Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
YASAKLI KİTAPLAR LİSTESİ Farklı ülkelerde çeşitli zamanlarda iktidarda bulunanlar tarafından siyasi, toplumsal, dinî veya ahlaki motivasyonlarla süresiz olarak ya da belirli bir süre için satışına, dağıtımına veya erişimine engel olunmuş, basılıp dağıtılmış olanlarının da toplatılmış olduğu kitaplar dünya üzerinde hep olmuştur. Birçok durumda
Rum Banker Yorgo zarifi, Yunan vatandaşıydı. Yunan bağımsızlık mücadelesini desteklemiştir. Banker Zarifi, 1860'lardan itibaren bir taraftan Osmanlıya yüksek faizle borç verirken, diğer taraftan saray elitlerine, sultanlara borç para vererek ve padişahların paralarını işleterek servetine servet kattı. Dün, Yunan vatandaşı sarraf-banker Yorgo Zarifi vardı, bugün İran asıllı iş adamı Reza Zarrab var! II. Abdülhamit de servetinin çoğunu yabancı bankalarda saklıyordu........ ve maaşını Rum banker Zarifi aracılığıyla - haram, günah demeden - faize yatırıyordu. Siz hala ülkede tarihin tekerrür etmediğini mi düşünüyorsunuz? O zaman bir daha düşünün!
Reklam
Dinsel Hukuk Dayatmasının Sonu
Toplumda nikahın dinsel bir akit olduğu düşüncesi çok yaygındır. Nitekim bugün müftülüklere nikah yetkisinin ardında, iktidarın yeniden Osmanlılaşma ve dinsel hukuk özlemi vardır. Bu iş, sadece imamlara nikah kıydırmakla sınırlı kalmayacaktır, aile hukuku tümden dinselleştirilmek istenecektir. İşte müftülüklere nikah yetkisiyle bu kapı aralanacaktır. Dinsel hukuk dayatmasının kadınlarımızı götüreceği son şudur. Çocuk gelinler, çok eşlilik, nikahta bile kadın ve erkeğin yan yana gelmemesi, gayrimeşru ilişkilerin meşrulaştırılması, kadının boşanma hakkının gasp edilmesi; kısacası kadının her bakımdan ikinci sınıf olması... Kadını köleleştiren bu düzene önce kadınlar başkaldırmalıdır. Demem O ki, Türk kadını, Atatürk'ün 1926 Türk Medeni Kanununa sıkı sıkıya sarılmalıdır.
II. Abdülhamit'in Kıbrıs Politikası
"Bize, bu kadar kana mal olan bu güzel ada, ne de olsa bir gün bizden kopartılacaktır. Eski projemin uygulanması iyi olurdu.: Girit'i Yunanlılara feda etmek istiyorum; bu suretle her vakit için Teselya'yı temin etmiş olacaktım." (Sultan II. Abdülhamit)
II. Abdülhamit hiç toprak kaybetmedi...??????
Osmanlı, Berlin Anlaşması'yla Avrupa'da toplam 237,298 kilometrekare toprak kaybetti. Osmanlı'nın Avrupa'daki arazisinin beşte ikisi gitti. Bu hesaba doğudaki Ardahan, Kars, Batum ve Kotur'uda katarsak Berlin Anlaşması'yla Osmanlı'nın toplam 287,510 kilometrekare toprak kaybettiği görülür. Görünüşte Osmanlı'ya bağlı olan ama gerçekte kaybedilen Bosna Hersek, Bulgaristan, Kıbrıs, Doğu Rumeli, Tunus, Girit, Mısır'ı da eklersek II. Abdülhamit döneminde toplam 1.600.000 kilometreye yakın toprak kaybedildiği ortaya çıkar ki, bu 'iki Türkiye' eder. II. Abdülhamit deyince doğal olarak akla saray, sultan geliyor. Ancak bugün üzerinde yaşadığımız Misak-i Milli sınırları, bu topraklar bize saraydan, sultandan miras kalmadı. Osmanlı'nın kaybettiği bu toprakları, yüzyıl kadar önce bir bağımsızlık savaşıyla Atatürk ve Türk milleti yeniden Vatan yaptı. Demem o ki, Türkiye Cumhuriyeti sarayın, sultanın değil; Meclis'in, milletin eseridir.
... Bu topraklarda herkesin umutsuz olmaya hakkı vardır. Ancak, "Ben Atatürkçüyüm", "Ben Kemalistim", "Ben Atatürk'ün izinden gidiyorum", "Ben Atatürk'ü anlıyorum" diyenlerin umutsuz olmaya hakkı yoktur. Atatürk, bu ülkeye en zor koşullarda bile umutsuz olmamayı öğretmiştir. ...... 1919 da Samsun'a çıkarken ona; "Ordu" yok dediler "Kurulur" dedi "Para" yok dediler "Bulunur" dedi "Düşman" çok dediler "Yenilir" dedi Ve gün geldi, bütün bu dedikleri oldu.
Reklam
Saat gece yarısını geçmişti. Atatürk yaşlı vaizin elini öptükten sonra , "Ortalık karanlıktır, yanına birini katayım" dedi. Yaşlı vaiz hafifçe gülümseyip şöyle dedi: "Meraklanma Paşa oğlum! Varsın karanlık olsun! Gözlerinin ışığı beni oraya götürür..." Atatürk babasıyla konuşan bir oğul gibi yaşlı vaizin ellerini tuttu: "Dikkat eyle baba, vatan uğrunda ölmekte var. Şayet başaramazsak beni asarlar, amma seni de ipe götürürler..." Yaşlı vaiz gülümsedi: "Oğul oğul... Sen ki genç yaşta başını vatan millet uğruna feda etmişsin, benim bu ihtiyar kelle de koy senin uğruna feda olsun..."
"Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır..." (M.Kemal)
Sayfa 221Kitabı okudu
Yunan Vahşeti
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan söz ederken "namus cephesi" kavramını kullanırdı. Çok haklıdır. Çünkü Kurtuluş savaşı özünde vatan ve namus mücadelesidir. Anadolu'daki Yunan vahşeti yerli ve yabancı gözlemcilerin hazırladığı raporlarda belirlenmiştir. Bu raporlarda Yunan askerlerince baltayla parçalanan, süngüyle delik deşik edilen, göğüsleri kesilip çıkarılan, kulakları, burunları, kafaları kesilen, karınları deşilen, bebekleri ateşe atılan, ağaçlara asılan ve camilerde tecavüz edilerek öldürülen çok sayıda kadından söz edilmektedir. 14 Mayıs 1921'de Hamidiye Köyü'nde kızların ırzına geçildi, çocuklar katledildi. Muratoba Köyünde köy camisine doldurulan kadınların ırzına geçildi. 19 Ekim 1921 tarihli bir rapora göre Cihanköy'de 5 yaşından küçük çocuklar evlerinden alınıp annelerinin gözleri önünde süngüye takılıp diri diri ateşe atıldı. 1 Mayıs 1921 tarihli rapora göre Şile'de bazı kadınlar ırzına geçildikten sonra ağaçlara asıldı.
Lozan Hezimet mi?
II. Abdülhamit'ten Vahdettin'e kadar, Osmanlı toplam 2 milyon kilometrekareye yakın toprak kaybetti. Balkanlar, K. Afrika, Ortadoğu, 12 Ada, Ege adaları,Trakya, İstanbul, Boğazlar ve Anadolu'nun yarısı kaybedilmiş, 1921'de düşman Ankara yakınlarına kadar gelmişti. Atatürk , Kurtuluş Savaşını kazanıp da Serv Anlaşmasını yırtmasaydı elimizde kalan toprak miktarı 480 bin kilometrekareydi. Bununda kalıcı olmayacağı kesinde. Kurtuluş Savaşı sonrasında Lozan'da Türkiye, topraklarını 736 bin kilometrekare ulaştırdı. 1939'da Hatay'ın anavatana katılmasıyla 47 bin kilometrekare toprak daha kazanıldı. Böylece Türkiye'nin yüz ölçümü 783 bin kilometrekare oldu.
Reklam
Lozan'da gizli madde var mı?
Lozan iki ülkenin değil, birçok ülkenin imzaladığı bir anlaşmadır. Lozan ikili değil, çoklu bir anlaşmadır. Onaylı birer örneği tüm imzacı ülkelere verilen Lozan'ın bir veya birkaç ülke için gizli maddelerinin olması mümkün değildir. Bu iddia, Lozan'ın 143. maddesinde Türkiye adına aradıkları açıkları bulamayanların palavrasıdır.. Gerçek şu ki; Lozan emperyalizmin bölünmüş, parçalanmış, Batı'ya bağımlı Türkiye hayallerini yıkan ve şimdilik 95 yıllık barış sağlayan bir diplomasi zaferidir.
Bizim Cumhuriyetimiz
Atatürk Milli Mücadele'yle bu toprakları yeniden vatan yapmakla yetinmedi., bu vatanı yükseltmek için kendi ifadesiyle -sürekli devrimler- yaptı. O devrimlerin en önemlisi Cumhuriyet'tir. Bizim Cumhuriyetimiz başkadır, İslam dünyasının incisidir. Neden mi? Çünkü; Bizim Cumhuriyetimizin, rejim değişikliğinden öte anlamları vardır. Bizim Cumhuriyetimizin, her şeyden önce Milli Mücadele'de, bir ölüm kalım savaşında şekillenmiştir, kanla, gözyaşıyla, ateşle yoğrulmuştur. Antiemperyalist bir bağımsızlık zaferinin eseridir. Bizim Cumhuriyetimiz laiktir. Temelinde akıl ve bilim vardır. Bizim Cumhuriyetimizin yönü çağdaş uygarlığa dönüktür. Bizim Cumhuriyetimizin kadına, insanlık onuruna yakışır haklar vermiştir. Bizim Cumhuriyetimiz barışseverdir. Bugüne kadar 95 yıllık kesintisiz barış sağlamıştır. (Türk tarihinde bu kadar uzun süreli barış dönemi yoktur.) Bizim Cumhuriyetimizin iki temel özelliği; bağımsızlık ve laikliktir. Bağımsızlık ve laiklik olmasa Cumhuriyetimizin bir anlamı kalmaz.
Sayfa 290Kitabı okudu
15 Temmuz İhanetinin Sorumlusu
-"En hakiki mürşit ilimdir", fendir" diyen Atatürk'ün aksine, kerameti kendinden menkul şeyhleri "mürşit" ilan edenler, -Halkevlerini, Köy Enstitülerini kapatanlar, -İmam hatipleri arka bahçe olarak görenler, -Said-i Nursi'nin risaleleriyle genç beyinleri zehirleyenler, -Laik Cumhuriyeti tasfiye etmek için tarikatlara, kol kanat gerenlerdir 15 Temmuz'un gerçek sorumluları... 55-60 yıllık Amerikancı, din istismarcısı siyaset-cemaat ortaklığının yarattığı 15 Temmuz ihanetini, ordu-millet el ele durdurmuştur. Demem o ki, 15 Temmuz afişlerinde 'darbeci hainleri', askerlerin üniformasıyla değil, cemaatin cübbesiyle simgeleştirmek gerekir. İhanetin simgesi, Mehmetçiğin üniforması değil, FETÖ'nün cübbesidir.
Sayfa 355Kitabı okudu
Anayasaya göre halkın temsilcilerinden oluşan ''Mebusan Meclisi" bir aldatmacadan ibaretti.Bu anayasanın temelinde "egemenlik milletin" değil,"Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi"diye adlandırılan sultanın/halifenindi.Bu anayasaya göre son söz padişahındı.
Sayfa 25 - undefinedKitabı okudu
1.127 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.