Savcının benden yana bakıp öyle bir caka ve zafer tavrıyla, "Hayır, bu kadarı yeterli," demesi vardı ki, belki hayatımda ilk kez içimden aptalcasına ağlamak geldi. Bütün bu insanların benden son derece nefret ettiklerini anlıyordum.
"Ben sana iyi hissettirebilirim. Sana iyiden daha iyisini verebilirim. İstediğin her şeyi verebilirim." Bana umut dolu bir tebessümlebaktı. "Beni sevdiğini kendine itiraf etmenebile gerek yok, Bee. Tanrı biliyor ki ben seni ikimize de yetecek kadar çok seviyorum.Ama kalmana ihtiyacım var. Yanımda olmanaihtiyacım var. İstemiyorsan Houston'dakalmayız. İstediğin her yere seninle gelirim.Ama..."
"Bundan şüpheliyim. Sadece bilmeni istiyorum ki herkes senin ailen gibi değil. Ve sen... benim yanımdayken kendin olabirsin. İstediğini söyleyebilir, istediğini yapabilirsin. Ben seni asla onlar gibi incitmeyeceğim.? Ona bakıp gülümsedim. Artık çok daha kolaydı. "Söz veriyorum, ısırmayacağım."
Levi'ya baktığımda özür dilercesine, "Sana sonra yemek hazırlarım," dedi. Ve bu içimde... bir tsunamiye neden oldu. Ciddi anlamda. O küçük sancılar vardı ya? Bunun yanında hiçbir şeydi.Sinir bozucu ebeveynleri tarafından bir et lokantasına davet edilen ve ilk kaygısı benim aç kalmam olan bu vegan adama karşı saçma derecede büyük bir sevgi dalgası kalbime hücum etmişti. Göğsümü patlatmakla tehdit eden sıcak bir histi.
Ağlamayı deneyeyim dedim. Nefesimi tutup gözlerimi kan çanağına döndürürsem biraz gözyaşım dökülür diye düşündüm ama bir türlü olmadı. Belki de artık gözyaşı olmayan bir kız oldum.