Peki, şu insanın bir şeyi "yapıyormuş gibi yaptığı " yaşam tavrı da bir o kadar ilginç değil midir ? Nedir o tuhaf, sahte yapış biçimi ; insanın kimi kez tam yapmakta olduğu şeyi bile gerçekte yapmamak için yöneldiği o tutum nedir? -yazar olmayan ama yazarmış gibi yapan yazar; hiç de kadınsı olmadan kadınmış gibi yapan, gülümsermiş gibi, küçümsermiş gibi, arzularmış gibi, severmiş gibi yapan , ama bunların hiçbirini gerçekten yapacak yeteneği olmayan kadın.
Acaba -sözcüğün tam anlamıyla ve biçimsel olarak - umut içermeyen bir insan yaşamı olabilir mi? Beklentiyle, beklentinin canevi olan umut, yaşamın ilk ve en önemli işlevi değil midir?
Söylediklerim kendimi tedavi etmeye mi yönelik, anlamaya mı, avutmaya mı, yoksa zamanı farkına varmadan ağrısız geçirmeye mi, ya da bu farkına varılmış bir zamanın yankısı mı hiç bilemedim.
Gözyaşlarım sadece ruzgârdandı. Ağlamıyordum, Doğu 'yla Batı arasında, hatta iki aşk arasında bile bir köprü olmadığını anladığım hâlde bile ağlamıyordum.
"Ağaçların dünyası aklımı karıştırıyor, efendim. Korkutucu ve bilinmezlikler, hayaletler ve şeytanlarla dolular. Görüş açısını daraltıyorlar. İçi karanlık. Gün ışığı ağaçların gölgesinde kayboluveriyor. Alacakaranlıkta her şey gerçek dışı görünüyor. Hayır, ağaçları sevmiyorum. Ormanların gölgesi beni bunaltıyor ve dalların hışırtısı beni hüzünlendiriyor. Ben rüzgâr, kum ve kayalıklar gibi basit şeyleri seviyorum. Çöl bir kılıç darbesi gibi basit. Ama orman bir kördüğüm gibi karmaşık. Ormanda kendimi kaybediyorum efendim. "