Hayatın, insanlığın çoğunluğu için, içtenlikle yaşanması gereken bir mutluluk değil, baskılar ve cezalarla ve inanılması gereken yalanlarla yapılmış dar bir alanda, sürekli bir rol yapma hali olduğunu, ilk bu sıralarda sezmeye başlamış olmalıyım.
Answer to Job' ta Jung, Tanrı imgesinin ikiliğinin insanlığa da yansıdığını görür: "Paradoksal bir Tanrı imgesi, insanı kendi paradoksallığıyla hesaplaşmaya zorlar." Akut formdaki birbirine eş bu karşıtlar çatışması, insana katlanması halinde aşabileceği çok fazla ıstırap ve tecrübe verir.
Ruhumuzun ne zamanın değişimiyle ne de yer sınırlamasıyla esir tutulduğu bir bölgeye ulaştığını öğrenmemiş olsaydık, bu ihtiyarlik gösterisi tahammül edilemez olurdu. Bu varoluş biçiminde bizim doğumumuz bir ölüm, ölümümüz de bir doğumdur.
Sonuçta insanın bir ruhu var ve insanlar sadece siyasi katliam için beslenen öküzler değiller. Ruh uğruna arenaya çağrılırsam, nerede olursa olsun çağrıyı takip ederim...
Güzelliğinden ya da kendimi çok yakın hissettiğim hareketlerinden ve teninden sızan bir ışık, bana dünyanın gitmem gereken merkezinin onun yanı olduğunu hatırlatıyordu. Geri kalan yerler, kişiler, meşgaleler "kaba oyalanmalar” dan başka bir şey değildi.
“Baksana haline, tipine…” dedi Berrin. “Onun gibi Anadolu’nun bağrından gelmiş biriyle… kızlar görücü usulüyle evlenmek ister. Fazla gezer tozar, ileri giderlerse, adamın gizli gizli kendilerini ‘orospu’ bulmasından korkarlar.”