Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bülent

Bülent
@Buelent
Otodidakt Atatürk Tengri Türk Tarihi Edebiyat Felsefe
Lise Mezunu
86 okur puanı
Nisan 2022 tarihinde katıldı
Bahsi geçen kanun Cumhuriyet tarihinin en büyük eserlerinden birinin, meşhur Köy Enstitüleri'nin, kuruluş kanunudur. 1940-1942 yilları arasında kurulan 17 köy enstitüsü şu esaslara göre kurulmuştur: 1. Köyden kız-erkek ilkokulu bitirmiş çocuklardan almak. 2. Onları köy hayatının şartlarına uygun bir çevre içinde 5 yıllk eğitime tâbi tutmak. 3. Yalnız okuyup yazma öğreten ve müfredat organlarindaki dersleri okutan pasif bir insan deği, Cumhuriyetin ve inkılåbın adamı olarak köyde Önder olma vasfinda, köy hayatında ișe yarar öğretmen yetiştirmek. 4. Okuyup yazacakları ve yaşayacakları yerleri, başlarına bilirkişi koyup bunların kendilerine yaptirmak. 5. Öğretmen çiktilkları zaman gidecekleri köye köye toprakla bahçeyle ve köy işleriyle vazifelendirip kendilerini devamli surette bağımlı kılmak.
Sayfa 134 - Türkiye İş BankasıKitabı okudu
Reklam
"Din adamlarına ne lüzum var, dinlerin tarihi malumdur Doğrudan doğruya tercüme edivermeli!..." gibi bazı hoşa gider bir fikir ortaya atılinca buna karşı: -"Müstemlekeleri islám halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyási çıkarlarına göre Kur'an'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslâm dinine ve Arapça diline hakkıyla vakif kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi meselâ Fransızcasından da yapabilir. Fakat bence, burada Maarif programımızı tesbit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayrh olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lâzımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkımaya hasretmek daha hayırlı olur, dedim. Mustafa Kemal Paşa bevânâtıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü: -"Evet Karabekir; Arapoğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran'ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Tâ ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler! İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüģünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler: -"Pașam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik-içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütin azası üzgün gőrünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'an'ı ve Peygamberi her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.
Sayfa 152 - Truva Edebiyat DergisiKitabı okudu
İsmet Paşa'yı, Atatürkten önce Osmanlı Împaratorluğu'nun son sadrazamlarından birisi olan Ahmet lzzet Pașa tanır. Yüzbaşılığında Edirnede tanımışti. Zamanın Genelkurmay Başkanı, Yemen İsyani'nı bastırmak üizere Yemen'e giderken, Edirnede tanıdığı yüzbaşı Ismet Bey'i karargâhında vazife alip almayacağın sormak suretiyle yanına almıştır, Osmanl Împaratorluğunun Genelkurmay Başkanı Yemen Ísyan'nı bastırmakla görevlendiriliyor. Kendisi Yüzbașı Ismet Pașa ya, Edirneye mektup yazıyor, Yemen'e böyle bir misyonla gidiyorum karargáhımda görev alir mısınız, diyor. İsmet Paşaki zaman ismet Bey çok nazik bir cevap veriyor "Benim böyle bir tercih yapmaya hakkım yok. Emir buyurduğunuza göre elbette sizin yanınızda olacağım," diyor ve beraberce Yemen'e gidiyorlar. Ahmet İzzet Pașa Yemen'de en küçük rütbeli kurmay subaylarından birisi olduğu halde Îsmet Bey'i bir süre sonra Kurmay Başkanlıiği'na getiriyor ve yanından ayrılırken, "Her görevi yapabilir" sicilini veriyor. Ali Fuat Erdem Pașa, Ismet Paşadan evvel istanbul'a dönüyor ve giderken "Ismet Bey için yazdım, bunu da Harbiye Nezareti'ne ver" diyor. Ali Fuat Paşa'nın hatralarında da var, kapanmamış zarfı açıyor okuyor: "Her vazifeyi yapar." Atatürk de Ísmet Pașa'y ı cephede ilk defa Diyarbakır Cephesi nde Kurmay Başkanı olarak buluyor. Sonra Süveys Cephesinde harbin sonuna kadar beraber oluyorlar.
Sayfa 180 - ThalesKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir gün masasının üstünü harita ve notların kapladığı esnada kapı çaldı. Gelenler Talat Bey ve Haci Adil Beydi. Kolordu kumandanını görmek için uğramışken, Mustafa Kemale de selam vermek istemişlerdi. Talat, masanın halini görünce ister istemez ne işle meşgul olduğunu sormuş, Mustafa Kemal de durumu anlatmıştı. Talat, bir asker olmaması nedeniyle planların detayından bir șey anlamadığını söylemiş ve "Bu planları kim uygulayacak?" diye sormuștu. Mustafa Kemal parmaģıyla kendini göstererek, "Ben yaparım," diye cevap vermiş, işittiklerini pek de ciddiye alamayan Talat, görüşmenin ardından odadan aynıldığında, yanındaki Hacı Adil'e, "Gõrdün mü bizim deliyi..." demeden edememişti.
Sayfa 109 - MasaKitabı okudu
Bir devlet, bir millet eğer tarihten silinmek, yani ölmek istemiyorsa, en bașta dilini yaşatmak zorundadır. Çünkü, Dil giderse, ne devlet kalır ne millet. Iste bu gerçeği bilen ve Türkçeyi düştügü bataklıktan bin yıl sonra çıkaran ATATÜRK, son nefesini verirken; 'Dil çalışmalarını ihmal etmeyin' vasiyetinde bulunduktan sonra, 'Ve aleykümesselám' diyerek hayata gözlerini yummuştur. VE ALEYKÜMESELĀM ile ilgili Kur'anda şöyle bir ayet vardır; "Melekler onların canlarını iyiler olarak alırken, Selåmünaleyküm, yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin derler (Nahl Sûresi, 32. Ayet). Ayrica, işgal edilen Ístanbuľ'u ikinci kez fetheden ATATÜRK, Hz. Muhammetin, Konstantinopolisi fetheden asker ne güzel askerdir, onu fetheden komutan ne güzel komutandır hadisini yere düşürmeyen komutandır.
Sayfa 84 - Kamer YaınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir kamyon dolusu askerle birkaç otomobil getirdiler, Mustafa Kemal açık arabasına bindi. Kamyon halkı güclükle yarıyor. Mustafa Kemal'in arabası arkadan gidiyordu. Kamyon ve araba geçinceye kadar açilıp, sonra hemen dalgalar gibi birbirine kavuşarak halk arasından: O... O... ve korkarak: Mustafa Kemal... sesleri çıkıyordu Ağır yürüyen otomobile atılsalar, Mustafa Kemal'i kucaklarında boğarlardı. Fakat denize doğru kaçışıyorlardı. Panik nasıl bir korkudur, nasıl on binleri hiçe indirir, cesaretleri eritip akılları durdurur ve hisleri uyuşturur, gözümle görüyordum. Yangın artık bir sele benziyen alevi ile denizi kaplayan filo arasında, on binlerce Rum, Ermeni ve Yunanli içinden Mustafa Kemal bir Tanrı iradesi gibi geçti, gitti.
Sayfa 374Kitabı okudu
Karagöz le ortaoyununa gelince, bunlar da halk gõsterisi, yani geleneksel Türk tiyatrosudur. Karagözle Hacivať ın çekişmeleri, Türkle Osmanli'nın, yani o zamanki kültürümüzle medeniyetimizin mücadelelerinden ibarettir.
Sayfa 38 - PanamaKitabı okudu
Temürgen elçinin omzundan tutup ayağa kapanmaya kaldırdı ve ona: - Kişioğlunun eli, eteği öpülmez. Ayağına kapanılmaz. - Siz Işığın oğlu olmalısınız. Işık dininin bir görevlisi olarak, sağlıklı olmanız için dua edeceğim. Temürgen Han gülümseyerek yanıtladı: - Ben Işığın oğlu değilim. Koca Alp Bulca ile Al Tuğlu Hatun'un oğluyum. Size farklı gelmiş olabilirim. Bunun tek sebebi Türk olmamdır. Yolunuz açık olsun. Elçi Türk ordugahıdan aynılırken, Temürgen Han ve kurmayları savaş için planlamalar yapmak üzere Hanlık Otağına girdiler.
Sayfa 184 - Kutlu YayıneviKitabı okudu
İki beyaz kanaryası vardı. Kafeslerini açtırır, uçmalarını seyrederdi. Alışmışlardı, salonda dolaşır, kafeslerine dönerlerdi. Gene böyle bir gün... Kanaryalardan biri insan boyundaki Çin vazosunun içine girdi. Çılgınca kanat çırpışı duyuluyordu ama, vazonun içinde sağa sola çarpıyor, dışarı çıkamıyordu. Devasa vazolar Çan Kay Şek'in hediyesiydi. Çeyrek altın 90 kuruşken, vazoların teki 45 bin liraydı! Mustafa Kemal telaşlandı, “kırın vazoyu" diye bağırdı. Aman paşam vazoya yazık filan diyorlardı ama nafile... “Kırın" diye bağırıyordu. Üç dört kişi vazoyu yere yatırdılar, sağa sola yuvarlarken kanarya pırr diye çıktı. Mustafa Kemal derin bir ohh çekti. Kafesine geri dönen kanaryayı yakalayıp öptü. Hep o üveyik aklına geliyordu... Kaç para olursa olsun, vazonun fiyatı vardı ama, herhangi bir hayvanın canı paha biçilmezdi
Sayfa 399 - Kırmızı KediKitabı okudu
En son o idam edilecekti. Altı kişi artık soğuk birer ceset olmuşlardı. Refik, meydanın başına geldiği vakit boş sehpaya bakmış, gülümseyerek: - Galiba yerim orasıdır, demişti. Sonra ciddileşerek en öndeki cesede, Abdülhamid Zöhravi 'ye gözünü dikmiş ve: - Ey hürriyet babası, merhaba! diye selam vermişti. Telkin vermek için kendisine sokulan ürkek papazı yine o cesaretlendirmiş ve iskemleye çıkarken İstanbul Hukuku'ndan tanıdığı bir Türk arkadaşına veda etmişti. Kinsiz ve kedersiz ölüme gitmek güçtür.
Reklam
Gazi on bes gün sonra Akdeniz gezisine başladı. Hatay anayurda ait değildi. Sorun vardı. Mustafa Kemaľ'in aklı sürekli bu konuyla meşguldü. Gezisi sırasında elle yazılmış bir levhaya rastladı. "Suriye Hemșirenizi de Kurtarınız" yazılıydı. Antakyalı kızın, o herkesi ağlatp sızlatan hıçkırıkları hali karşısında Gazi: "Her millet layık olduğu mutluluğa erişir!" diye karşılık verdi. Adana, Antakya ve Îskenderun'u gezip Tarsus' a ulaştılar.. İstasyondan șehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdüler. Onu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşeyle, selamlar vererek ilerlediler. Yaşlı bir kadın, Gazi'nin yolunu keserek çizmelerine kapandı. Gözlerinde yaş, haykırdı: "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!" Yerden kaldırmak için eğilirken, kulağına o kadının Kurtuluş Savaşı'nda, cephelerde çarpışmış Adile Çavuş olduğu fisıldandı. Gözlerinde iki damla yaş irilești. Yüzü günes kavruğu kadının elinden tutup ayağa kaldırdı: "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın." Gözlerinin nemini elinin tersiyle dindirdi; yürüyüşünü sürdürdü. Hatay'ı alacaktı. Bunu şahsi meselesi olarak kabul ediyordu.
Sayfa 108Kitabı okudu
Fatihe yönelik bir diğer eleştiri ise, kardeş öldürme fermanını çıkarmış olmasıdır. Ancak bazı düşünürler, "Kardeş ve çocuk öldürme ve diğer bazı tutumların, vahşiyane usulle de olsa, eski Türk devletlerindeki gibi, devletin şehzadeler arasında bölüşülmesi yüzünden uğradıkları zararı ve parçalanmayı önlediği görüşündedirler. Bireysel bakımdan affedilmez görünen bu olay, milli birliğin korunması için zorunluydu" derler.
Sayfa 116 - Kamer YayınlarıKitabı okudu
Kamlık inancı ile ilgili ne kadar çok kitap okursanız okuyun, bu inanç kitaplardan okunarak anlaşılabilecek kadar kolay değildir. Kamlığiın kaç yaşında olduğu sorusuna kimse cevap veremez. Ben, bu inanç gökyüzüyle, ayla, güneşle, yıldızlarla yaşittır, diyebilirim. Benim kulaktan kulağa öğrendiğime göre, 2000 ya da 1500 yl önce Altaylılar, kitaplı bir toplumdu. Bizim "Sudur Bitçig" (Kutsal Kitap) adlı kitabımızı Hristiyanlar yok etmiş. Ben Altay Türklerindeki sayısı 12 olan kamlardan birisiyim.
Sayfa 103 - Sarmal Kitab EviKitabı okudu
Yusuf çavuş "ben giderim" dedi. Kapi gibi pehlivandi Beline dinamit lokumlarını sardı. Havanın kararmasını bekledi... Zifiri karanlıkta binanın arkasına yaklaştı. Ön kapıda nöbet tutanlara görünmeden tırmanmayı başardı. Çatıya çıktı. Kiremitleri kaldırdı, kasaturasıyla oya oya delik açtı. Kelime-i şahadet getirdi... Kibriti çaktı, fitilleri ateşledi. Dinamit lokumlarını peşpeșe kilisenin içine bıraktı. Kulakları sağır eden bir gürültü koptu. Cephanelik kilise yokoldu. Yusuf çavuş şehit oldu.
Sayfa 167 - SiaKitabı okudu
Sayrıları iyileştirecek. Uçmağa varanların tinlerinin yerini bulmasına yardımcı olacak. Fal bakacak gerektiğinde, geleceği söyleyecek. Çevreyi ve çadırları kötü tinlerden temizleyecek. Avin ve ürünün bol olması için yağış ve alkış sunacak. Gerektiğinde yağış törenlerinde bulunacak. Hayvanları korumak için alkış edecek. Kayıplardan duyum verecek. Yağmur gerektiğinde yağmur dileyecek. Çok yağmur olduğunda durması için alkıș edecek... Ve daha birçok şey...
Sayfa 280 - PanamaKitabı okudu
"Asker hazırdır, kendilerini selamlayınız," dedim. Vahidüddin yüzüme baktı. "Nasıl?" demek istiyordu. Îşaret ettim: "Siz yürüyünüz, arkanızdan biz geleceğiz!" Vahidüddin askerin önünden geçerken iki elleri yukarıda anormal ve şuursuz selam vererek yürüdü. Geriye dönüp trene bindik. İçine girdiğimiz salonun pencerelerini açtırarak tren hareket edeceği sırada Vahidüddin'e: "Bu pencereden askeri selamlayınız!" dedim. "Niçin, lazım mıdır?" dedi. "Evet, lazımdır." Vahidüddin benim ikazlarımı kabul ediyor gibi dediğimi yapıyordu.
Sayfa 44 - Pozitif Yayın EviKitabı okudu
Reklam
Salih Bey yakınlarına, "Zübeyde Hanım sadece birkaç gün daha yaşayabilse, oğlu ile mutlaka konuşabilecek ve Latife Hanim ile aralarında bir evlilik asla söz konusu olmayacaktı," diyecekti. Kendisi hâlâ bu evlilik taraftarı olduğundan Zübeyde Hanım'ın kendisine sõylediklerini kimseyle paylaşmayıp Mustafa Kemal Paşa'ya da aktarmamıștı. Aslında Paşa genelde evliliğe karşı olan bir insandı. Salih Bey'e, "Memleket ve vatan için çalışan bir kiși gerekirse gece gündüz çalışmalı, evlilik olursa bu çalışmalara engel olur," demişti. Ama her nasılsa Latife Hanim'dan sonra bu düşüncesi değişmiş gibi duruyordu. Okumuş, eğitimli, birkaç lisan bilen, iyi bir aileye mensup olan bir eş, Türk halkının önünde iyi bir model olacaktı.
Sayfa 71 - Nemesis KitapKitabı okudu
Mustafa Kemaľ'in bu kitapta kırmızı kalemle işaretlediği bir başka yer, bundan 5.000 yil önce Turan adıyla tanınan eski yurtlarından çıkan Sarı Irktan kavimlerin baskıstyla beyaz kavimlerin yer değiştirmek zorunda kaldıkları yolunda Gobineau'nun yazdiklarıdır'0. Burada Atatürk için önem taşıyan noktanın, Sarı Irkın Beyaz Irkı daha batıya itmesi değil, yeryüzünde ilk uygarlıkların doğuşunda, Turan'dan yani Ortasya'dan çıkan bir göç dalgasının rol oynamasıdır kuşkusuz.
Sayfa 54 - Türk Tarihi KurumuKitabı okudu
Atatürk'ůn sofrasından da hepimizin ruhunda ve damağında, nice derin, tatlı ve ibret verici hatıralar, hayata ve insanlığa dair nice kıymetli dersler kalmiştr. Yazık ki, aramızda bir Eflatun yoktu, Mustafa Kemal'in bütün o sözlerini, o tefelsüflerini [felsefi düşüncelerini], o irşatlarını, o hepsi birbirinden canli fıkralarını, parabollerini, vecizelerini zaptedip gelecek nesillere (Sokrat'in Apologyası veya Diyalogları) gibi bir eser bırakmak için...
Sayfa 122 - İletişimKitabı okudu
Silah Arkadaşı
Mustafa Kemal içini çekerek: "Ah, Selanik, seni bir daha Türk olarak görecek miyim?" dedi. Baktım, ağlıyordu. O altın sarısı saçlarını okşadim. Yatıştırmaya çalıştım. Ben, Mustafa Kemal 'in bütün ortak hayatımız boyunca, böylesine üzüntülü olduğunu görmedim, diyebilirim.
Sayfa 183 - İnkılâpKitabı okudu
Yasaklanan Kitap
Hayır beyim, ben ölmeden kale elden çıkmaz. Öldükten sonra da zaten konuşamam ya! Nasıl olur da "Kiyamet mi kopar?" derim?
Sayfa 25 - Türkiye İş BankasıKitabı okudu
Kitabımızın başında OĞUZ SOYU dünya üzerine Yaradan tarafından üstün soy olarak kılınmıştır demiştim. ilber Ortaylı Türk dünyasında taht için her zaman iki meş- ruiyet kaynağı vardı. ilki Oğuz Han soyundan gelmek, digeri ise Cengiz Han'ın soyundan olmakti der. Kaldı ki Cengiz Han, Oğuz soylu olup ikinci defa dünyaya hâkim olan büyük Türk hakanıdır. Atatürk, Cengiz Han soyuna dayanarak kendisini açıklamıştır. Atatürk sonrası gelecek olan lider ise direk OĞUZ soyuna dayanmaktadır. Soy insiyesi direkt Oğuz Ata yani Ata Türkten gelmektedir. Ve Oğuz'un DEMİR HAN soyundan gelen son to- runudur. Bu yüzden Atatürk açıkça ASIL KAN olarak işareti vermiştir.
Sayfa 164 - Destek@AraştırmaKitabı okudu
Reklam
Ben Topraktan bir İnsanım senin gibi...
Ulu Han Ata Bitiği'nin Türk dilinde, 580 yilindan Önce yazıldığı açıkdır fakat bu yıldan önce hangi zaman yazıldığı bilinmemektedir. Ancak içindeki bilgiler, kitapta yer alan kelimeler ve özel isimlerden anlaşıldığına göre Ulu Han Ata Bitiği, öyle anlaşılmaktadır ki ilk olgun metin olan Orhun Yazıtları'ndan çok önce kaleme alınmıştır. İçerisindeki bilgiler ve olaylar ise binlerce yıl öncesine aittir.
Sayfa 58 - ÖtükenKitabı okudu