Rockdarr

Siyular, bunların en önemli ve en dikkate değer ögesidir. Efsanenin bize öğrettiği gibi klasik Kızılderililer olan Siyular, tek başlarına direnişin en önemli gücü olmayı üstlenecek ve en tanınmış şefleri, Amerikan hâkimiyetine zorluk çıkaracaktır. Bunun üzerine, onlara boyun eğdirebilmek için karşı tarafın birçok korkunç saldırı düzenlemesi gerekecektir. Siyular sırası geldiğinde karşılaşacağımız çok sayıda kabileye bölünmüşlerdir. Aslında savaşçı olan bu kabileler, ortak düşmana karşı kendilerine katılıncaya kadar komşuları olan Karaayaklarla, Krovlarla, Pavnilerle çatışırken uzun süre boyunca silah ustalıklarını geliştirmişlerdir.
Reklam
Yiğit, sevgili şövalye oğlum! Biraz cesaret! Kederinizi açıkça görüyorum ve nedenini anlıyorum çünkü gülerken gözleriniz doluyor. Biz çok fakir insanlarız, değil mi? Bizim gibi insanlar için sefalet, bize net bir görüş ve olağanüstü bir güç veren iyi bir arkadaştır, ideal bir sevgilidir. İyi doldurulmuş bir kâsenin yanında yatan ve bir zincire bağlı olan şişman köpeklerden her zaman nefret etmişimdir. Doğdukları gibi köle olarak yaşar ve ölürler. Sinsiliğiyle yaşayan ve geceleri avını insanın heybetli gücüne karşı yakalamaya çalışan tilkiye ise sempatimi ve hayranlık duyarım. Ormanda sarhoş edici özgürlüğünün tadını çıkaran sıska kurda hayranım. Bana bakın, şövalye. Ben o tilkilerden ya da kurtlardan biriyim ve Tanrı’ya yemin ederim ki elimdeki kılıçla bir kral gibiyim. Altmış yıllık sefalet içinde, çeşitli kuşaklardan bir burjuva ya da feodal lort ailesinden daha uzun yaşadım. Hayatın tılsımları nelerdir oğlum? Esen rüzgâr, yağan yağmur, salkımların olgunlaştığı bağlar, tepeler, ormanlar ve bütün yeryüzü değil mi? Bir de soluduğum hava, gelip gitmenin ve kendi kendimin efendisi olmanın verdiği keyif değil mi? Doğanın ihtişamını seyredebilmek değil mi? Gerisi, tıpkı Paris’teki nefret dolu erkeklerle gülümseyen kadınlar arasındaki yaşam gibi, kâseye zincirlenmiş köpeğin rezil yaşamı yani, yalnızca günlük yaşamı güvence altına almaya yönelik muazzam, bir parça ekmek için harcanan kör ve aptal bir yaşam.
Nefret, onu kontrol edebildiğiniz ve onun tarafından kontrol edilmeye izin vermediğiniz sürece harika bir şeydir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu oda Abdüsselâm Bey'in evinin bir nevi deposu idi. On bir çocuk beşiği, bir yığın mânasız hayat artığı, Abdüsselâm Bey'in muhtelif zifaflarına şahit olmuş birkaç karyola, konsollar, aynalar, eski oyuncaklar, sandıklar, hülâsa konak satılıp da bu sekiz odalı eve taşınıldığı zaman kızının ve damadının eskiciye vermelerine bir türlü razı olmadığı türlü eşya burada tozlar içinde, birbirinin üstüne yığılmış beklerdi. Abdüsselâm Bey, içinde hiçbir çocuğun doğmadığı, büyümediği bu odaya “çocukların odası" adını vermiş ve garibi şu ki bu ad tutmuştu da. Belki de bu adın sihri yüzünden bu odaya garip bir hava sinmişti. Yavaş yavaş herkes evin kaybolmuş hayatının orada toplandığına inanmıştı. Orası birikmiş ayrılıkların, üst üste yığılmış ölümlerin, hatıra ve unutulmaların odasıydı. Yaşayanlar bile orada kendi çocukluklarının, ilk gençliklerinin ölümünü seyrediyorlardı. Büyük odanın ortasında daha ziyade karaya vurmuş gemi gibi bir yığın eşya hep onları hatırlatırdı. Hülâsa bu oda Abdüsselâm Bey'in kalbi gibi bir şeydi. Bu iyi ruhlu adamın yanında bizi o kadar huzursuz kılan şeyin ne olduğunu ancak bu odaya bir kere olsun girenler anlayabilirdi. Çünkü bu üst üstelik, yarattığı zamandışılıkta, eşyanın kayıtsızlığını yok etmişti. Onun içindir ki anahtarı daima kapının üzerinde durduğu hâlde hiç kimse içeriye girmezdi.
Hâl yoktur, mazi ve onun emrinde bir istikbal vardır. Biz farkında olmadan istikbalimizi inşa ederiz.
Reklam
Reklam
181 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.