Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Denoizm
Denoizm
@Denoizm
Felsefe
Yl
28 Şubat
222 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Godot kim? Bir belirsizlik mi ? Bu bekleyiş bir umut mu, bir umutsuzluk mu? Godot gelince kurtulacaklar mi? Gidelim derken bile oyun bittiğinde yine hareketsiz duranlar Vladimir ve Estragon değil mi? Godot'nun beklenisi biterse beklemek biter. Beklemek biterse napacağını bilmez. Bu karakterlerin ortaya koyduğu şey absürtlüğü savunmak yerine umutsuzluğa tutunmaktır. Kierkegaar da demiyor mu zaten "ölümcül bir hastalık umutsuzluk". Başta diyaloglar saçma gelebilir ama olayın içindeymişçesine okursanız oyun sizi alacaktır. Var-oluş ve hayatın devinimi arasındaki umutsuzluğa umutla bağlanmaktır belki de Godot'yu beklemek. Keyifli okumalar.
Spoiler vermek istemiyorum ancak hem okuyup hem izleyin. İnanın büyük keyif verecek. Ne zaman çıkmazlarda hissedersen kendini, ne istediğini ve kendini hatırlamalısın. Neil beni çok üzse de verilen mesaj Carpe Diem; bazen 'anı yaşa' olarak çevrilir ama filmde 'yaşadığın anı kavra' olarak geçiyor. Bu bana daha anlamlı geldi. Çünkü bu -anı yaşa- demek fütursuzca bir yaşamı kastedmiyor. Kavrayarak yaşamın anlamlı olacağı alt metnini içinde barındırıyor.Filmde geçmeyen pek çok ayrıntı kitapta mevcut keyifli okumalar. İyi seyirler
Hayat en acımasız yüzünü her an göstermekten çekinmiyor. Çocukken anlamıyoruz ama yaşadıklarımızı sonra büyüyünce dudaklarimizdan Zeze gibi şunlar dökülebiliyor: Bana her şeyi çok erken anlattılar.
Sahi öyle değil mi neden bir çocuğa her şey anlatılır ? Çünkü çocuk olmadan büyümüştür. Fazla iç kararmadan şunları söylemeliyim ki Zeze'nin tatlılığı Portuga ile dostluğu çok güzel ve tabi ki şeker portakalı... Sonu yine pek hüzünlü ama herkesin okuması gerektiğine inandığım ve tavsiyeden kaçınmayacaĝim bir kitap. Okurken mendillerinizi ve şekerlemelerinizi unutmayın !
Keyifli okumalar...
Okur Takip Önerileri
Kierkegaard Korku ve Titreme'nin en kucaklayıci genel mesaji şudur: Güncel tartişmalarda iman kavrami o kadar ucuzlatılmıştır ki,hakkında konuştuğumuz sey artık iman olmaktan çıkmıştır ve eğer Ibrahim gibi kutsal şahsiyetleri ya da Imanın Babası olmasi nedeniyle bilhassa Ibrahimi yüceltmek istersek, iman Sinavindan geçen Ibrahim gibi olmanın
Kant' in Prolegomena'da bir zihin fırtınası içerisinde ortaya koymaya çalıştığı ve zannımca bilerek ekstra yoğunluk vermeden sonuca evirmediği birkaç yerde;ben olduğu yerden olanağının zeminlerine kadar ilerledim gerisi uzmanlar için sunulmuştur dediğini iyi anlamak gerekir. Bunun içinde sentetik apriori yi iyi anlamak gerekli. Sentetik önermeler,analitik önermeler, apriori ve aposteriori önermeler bunlar sağlam bir zemine oturduktan sonra prolegomena yi okumakta fayda var. Prolegomena'da Kant, metafiziği bir bilim olarak sunmak için kendine temeller aradı ve sentetik apriori önermelerin nasıl olanaklı olduğunu göstermeye çalıştı ve sonuçlanmadı. Nitekim sentetik apriori yargıların zorunlu olduğu kadar evrensel de olması gerekir burda bir problematik ortaya çıkar. Deneyim kökenli evrensellik.
Kant çoğu yerde kendisi tanımlar koyuyor ve çıkarsama ve kabullerini bu tanımlar
veya kabuller üzerinden yapıyor. Kant, her bir noktası tam olarak
temellendirilmeyen bir sistemi ince ince inşa etmekte ve bu sistemin içini
doldurmaya çalışan bir zihin-akıl işçisi gibi çalışmaktadır. Bu bize aklın
çalışmasının keşfedilmiş bir yolundan ziyade, tasarlanmış ve öyle olması
düşünülen bir yapının kurulumu izlenimi vermektedir.
Dili bakımından zihin sınırlarını meşgul edişiyle sadece nicelik bakımından bakılmaması gereken bir kitap olup, felsefi terminolojiyle ve en azından tüm felsefi akımlardan ziyade okumadan önce Kant'ın epistemelojisine eğilmekte fayda var. Keyifli okumalar ve felsefe dilerim :)
Locke'un hoşgörü savunması aradan geçen üç yüz yıla rağmen bireylerin devletle ilişkilerinin hoşgörü çerçevesinde nasıl düzenlenebileceğine ilişkin sağlam bir teorik ve pratik bir zemin sunuyor.
Öncelikle son dönemlerde okuduğum beni yormayan keyifli akıcı bir kitaptı. Okuyacak olanlar çok fazla edebi bir beklentiye girmesin. Çünkü her sayfada durup düşüneceğiniz bir kitaptan ziyade akışta giden bir kurgu. Kitabın kurgusu çok hoşuma gitti.Hatta yorumlara istinaden şöyle söyleyebilirim tam bir modern kurgu masal ve bu kurgunun ögesinin kitaplardan oluşması çok hoştu. Kitapseverlerin hoşuna gideceğine inandığım bir kitap. Hepimiz hayatımızın bir noktasında Nora Seed gibi ikilemlere düşmüşüzdür. Bu ikilemler bizi bambaşka bir hayatta nasıl seçimler yapacağımıza dair düşüncelere sevk etmiştir. Şunu seçseydim böyle deseydim keşke böyle yapsaydım diyerek aslında anı kaçırdığımızın ve seçimlerimizin arkasında durmamız gerektiğinin önemli bir vurgusunu bize aktarıyor. Bundan ziyade Nora'nın felsefe okuması beni çok memnun etti ve sevdiğim filozoflardan alıntılar vardı. Özellikle Camus'cüm. Sonuç olarak bu kitapdan çıkardığım anlam: En iyi hayat yaşadığın hayattır. Ne yaparsan yap seçimlerinin arkasında dur ve felsefeden vazgeçme :) Tabii ki bu benim taraflı çıkarımım. Sizler farklı yorumlar çıkarabilirsiniz keyifli okumalar diliyorum pişman olmayacaksınız :)
Bu arada bir Gece Yarısı Kütüphanesinde olmayı kim istemez ki
Kitabın diyalog halindeki önsöz kısmında kitapla ilgili eleştirilere yer verilmiş.
Herkes ne kadar kötü bir kitap olduğundan bahsederken aslında kötü olarak bahsettikleri şey vicdanları mıydı? Bunu bir düşünmek lazım.
Onun haricinde ilk ön sözde Bu kitabın kaleme alınmış nedeni iki türlü anlaşılabilir söz konusu olan ya bir bahtsızın son düşüncelerini karaladığı irili ufaklı bir tomar sarı kağıdın bulunup kaydedilmesi ya da bu talihsize rastlayan bir adamın bir filozofun bir şairin zihninde takıntı halini alan bütün benliğine hakim olan, daha doğrusu bütün benliğine hakim olmasına izin verdiği idam düşüncesinden onu ancak bir kitaba dönüştürerek kurtulmasıdır.
Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; " En iyi planları farelerin ve insanların sıkça ters gider."
Kitaba başlarken Lennie karakteri ile fareler arasında bir bağ kurmaya çalıştım. Ancak yanılmışım aradığım da öyle bir bağ değilmiş. Kitabı bitirince ve Robert Burns'ün şiirini görünce anladım. Fareler ve İnsanlar...
Kitapta iki zıt karakterin arkadaşlığına yer verilmiş. George fiziken küçük ancak zeki,mantıklı ve olgun tarafı yansıtırken; Lennie ise iri yarı cüssesine rağmen çocuk saflığında bir kalbe sahip. Kitabı okurken aklıma Yeşil Yol filmi geldi. Oradaki karakter de iri yarı cüsseli bir fiziğe sahip olmasına rağmen bir o kadar ürkek ve çocuk saflığında iyi bir kalbi vardı. Yeşil Yol bende derin bir iz bırakmıştı. Lenie ve George da öyle olacağını hissettiriyordu. Bu iki dostluk öyle naif işlenmiş ki gerçekten okurken insana geçiyor. Onun haricinde o dönemde yapılan ırkçılığa da yer verilmiş. Sayfalar ilerledikçe yüzünüzde tebessümle acı arası bir gülümseme yer alıyor. Hayır Lenie lütfen bunu yapma diyorsun içinden. En sonda kitabın başından beri gülümseyerek baktığın George'a "Yapma" diyorsun. Fazla ayrıntı vermeden kitabı sizlere anlatmaya çalıştım. Okumayan varsa lütfen okusun. Etkilendiğim kitaplar arasında yerini aldı bile. Keyifli okumalar diler
Tolstoy 1885'te yayımlanan bu esere adını veren "İnsan Ne İle Yaşar" adlı öyküde, insanların özünde iyilik olduğunu ve durum her ne olursa olsun iyilik yapması gerektiğini anlatır.
Kitap altı öyküden oluşmaktadır.
İnsan Ne İle Yaşar diye düşündüğümüzde belki de birçok neden kendimize bulabiliriz. Birçok madde sıralayabiliriz ancak Tolstoy'un buna verdiği cevap merhamet. İnsan merhamet ve sevgi ile yaşar.
Tolstoy'a göre insan kendisini sevmekle Tanrı sevgisine ulaşacaktır. Tanrı'ya ulaşmanın yolu bu saf ve katıksız “sevgi”dir.
Kurtlarla Koşan Kadınlar
(Her kadının okuması gereken o kitap)
İçindeki bütün hikayeleri size tek tek aktarmak isterdim ancak bu mümkün olmuyor. Her hikayede başka bir derinlik olan, kadının başka bir yönünü ortaya koyan, müthiş analizler yapan gerçekten de her kadının okuması gerektiğine inandığım bir kitap oldu. Eminim siz de okuyunca kendinizden mutlaka bir şeyler bulacaksınız.
Uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. Ama Vahşi Kadın'ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hâlâ varlığını sürdürmekte. Nerede olursak olalım, arkamızda tırıs giden bu gölge kesinlikle dört ayaklı.
Sağlıklı kadın tıpkı bir kurt gibidir: Sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir.
Veronika Ölmek İstiyor tek kelime ile mükemmel içime çok sinen bir kitap oldu okuduğuma çok memnun oldum. Çünkü beni gerçek anlamda merak ettirdi ve duygu yoğunluğunu fazla abartmadan karakterlerin iç dünyasını çok güzel yansıtmış. Okurken Dedim ki şu an filmi şöyle çekilse böyle çekilse diye hayal kurdum. Kitaptan haberdardım ancak filmini bilmiyordum baktım o da çok tatlı bir film izlemenizi tavsiye ederim. Kitaptan çok fazla altını çizdiğim cümle oldu Çok fazla ders çıkarılacak bir kitap . Neticede bana uyandırdığı sonuca bakacak olursak bir insan yolculuğu Veronica kendine varışın kendini keşfedişin bir timsali. Basit bir duygu perspektifi ile değerlendirmek yanlış olur. Bir varoluş bir keşfediş bir yeniden doğuş gözleri ile bakmak lazım. Ayrıca kitapta bir noktaya çok sevindim ama onu söylersem kitabın tadı kaçar O yüzden size keyifli okumalar ve iyi seyirler...
Puslu Kıtalar Atlası ndan sonra Semerkant'ı okumak bir tesadüf mü yoksa bir enerji çekimi mi bilemedim. Çünkü bu da bir tarihi kurgu roman. Kitaptan bambaşka bir şey bekliyordum yani Ömer Hayyam'ın baştan aşağı anlatacağını düşünmemiştim. Kitabın işleyişi Ömer Hayyam'ın bilmediğimiz yönleri illa ki kurgu taraflar var tabii ama okuyucuya çok güzel geçiyor. Birinci bölümünde anlatılan Ömer Hayyam ve Cihan'ın aşkı okunmaya değer gerçekten onun haricinde Hasan Sabbah ismini görünce heyecanlanmadım desem yalan olur.Çünkü tarihte çok merak ettiğim isimlerden birisi. Bunun yanı sıra kitapta İranlı şair ve gökbilimci Ömer Hayyam'ın Rubaiyat adlı elyazması eserinin 1072 yılında Semerkant'ta başlayan ve 1912'de Titanik'te biten hikâyesini ele alıyor. Kitap bu şekilde ilerleyip son buluyor. Okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Kırmızı pazartesi sonucu baştan belli olan polisiye bir roman buna rağmen kendini son sayfasına kadar okutabilmeyi başarabiliyor. Bir gün de alıp okuyabileceğiniz ve sıkılmadan bunu yapabileceğiniz bir kitap. Ben tamamlanmamış bir hikaye olarak gördüm. Okurken bazı boşluklar hissettim. Belki de Marquez bunu okur için yapmıştır kim bilir. Kitabın karakterleri de şu sekilde:
Santiago Nasar: Cinayete kurban giden kişi • İbrahim Nasar: Santiago Nasar’ın babası • Angela Vicario: “Namusu kirlenen” kız • Pablo Vicario ve Pedro Vicario: Cinayeti işleyen ikizler • Pura Vicario: İkizlerin ve Angela’nın annesi • Cristo Bedoya: Cerrah • Flora Miguel: Santiago Nasar’ın nişanlısı • Placida Linero: Santiago Nasar’ın annesi • Victoria Guzman: Aşçı kadın • Clotilde Armenta: Sütçü dükkanının sahibesi
Uçurtma Avcı'sı defalarca karşıma çıkmasına rağmen izlemediğim bir filmdi önce kitabını okumak istedim. Nedense filmi olan kitapların önce kitabının okunması gerektiğine inanırım ve daha mantıklı buluyorum. Gelelim kitaba, Afganistan doğumlu Amerikalı yazar Khaled Hosseini’nin ilk romanı olan Uçurtma Avcısı sayısız ödüller almış ve çok sayıda okunmuş bir kitap. Kitabı okurken yer yer bırakma hissi yaşadım. Bunun sebebi yaşadığım üzüntü ve tekrar sorguladığım adalet. Yine de her şeye rağmen kendi iç dünyamızda bazı duyguları oturtabilmek adına okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitabı bitirdiğinizde belki mutlu olmayacaksınız ancak bir anlam yüklenecek ruhunuza. Bu ayrı iki dünyaya sahip olan çocuklar Emir ve Hasan'ın yaşadıklarına şahit olacaksınız.Afganistan'da yaşanan Sovyet işgali ile birlikte olanlarla o güzel dünyanın nasıl yok olduğunu ayrıca görüyoruz. Beni nereler yordu dile getirmek isterdim ancak beğendiğim kısımları alıntı yaptım. Çünkü diğer türlüsü kitabı anlatmak olacak.
Aklıma kitabı bitirince bir film daha geldi. Onu da tavsiye etmeden geçemeyeceğim. "Uçurtmayı Vurmasınlar " Her ikisini de izlemenizi tavsiye ederim. Anlamlı okumalar
