insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu
Papalagi size ışığı getirdim demişti. Yüreklerimizi alevlendiren , duygularımızı mutluluk ve şükranla dolduran o güzelim ışığı.
Işığı bizden önce ele geçirmişti o .
Daha en eski atalarımız doğmadan önce aydınlıktaydı papalagi.
Ama o başkaları aydınlansın diye ışığı elinin ucunda tutuyor. Kendisi,kendi bedeni ise karanlığın içinde. Işığı elinde tuttuğu için ağzından tanrının adını düşürmemesine rağmen yüreği tanrının uzağında.
Hiçbir şey bunu anlatmak kadar zor olamaz benim için yüreğimi acı ile dolduramaz .
Ey siz adalarin sevgili çocukları.
Ama papalagi bizi aldatamaz bizi kendi karanlığına çekemeyecek.
O bize tanrının sözünü getirdi doğru ama kendisi tanrının sözünü öğretisini anlamamış .
Ağzıyla anlamış, kafasıyla anlamış ama bedeni ile değil.
Bu ışık içine işlememiş ki dışına yansısın. Gittiği yerde her yer yüreğinin ışığı ile aydınlansin. Sevgi de denebilir bu ışığa.
Sözleri ile bedeni arasındaki bu yanlışlığı fark etmiyor bile ama sen tanrı lafını yürekten söylemediğini hemen anlarsın.
Doğru düşünseydi, elimizle sıkı sıkıya tutamadığımız hiçbir şeyin bizim olmadığını bilmesi gerekirdi. Aslında hiçbir şeyi sıkı sıkıya tutamadığımızı da.
❝Birinin her şeyi varken, diğerinin hiçbir şeyi olmamasına izin vermeyen geleneklerimizi sevelim. Sevelim ki, Papalagi gibi, kardeşi yanı başında keder ve acı içindeyken mutlu ve neşeli olmayalım.❞