Kitaba gerçekten bayıldım. Sabahattin Ali'nin bütün kitaplarını aynı hayranlıkla okuyorum şiirleri olsun, hikâyeleri olsun, romanları olsun; içimizdeki şeytan'ı da aynı hayranlıkla okudum.
Ömer hayatta hiçbir gayesi olmayan kendi kendine yuvarlanıp giden bir genç, hayatına Macide dahil olunca biraz değiştirmeye çalıştı düzenlemeye çalıştı ama başarılı olamayınca Macide'ye de bu ıstırabı çektirmek istemeyip sessizce hayatında çıkıp gitmeyi tercih etti.
Nihat: "Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz!" dedi. Ömer, yalvarır gibi cevap verdi: "Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım..."
Nihat güldü: "Gördün mü? Derhal sapıtıyorsun. Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır...
Romanı farklı şekillerde yorumlayıp farklı bakış açısından bakan illaki olacaktır ama benim en çok dikkatimi çeken Ömer karakteri üzerinden içimizdeki şeytanı görmemizi sağlamasıydı yazarın.
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...