Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Hamide Gül Dağcı
Hamide Gül Dağcı
@HamideGul
DPÜ Görsel İletişim Tasarım
102 okur puanı
Ocak 2023 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Su kitabı Buket Uzuner'in tabiat dörtlemesi serisinin ilk kitabı. Buket Uzuner ile tanışma kitabım oldu. Sırasıyla Su, Toprak, Hava, Ateş olarak seri devam ediyor. Şaman inancına göre bütün dünyada bulunan varlıklar bir ruha sahiptir. Bu dine inananlar dağları, gölleri, ırmakları vb. unsurları “yer-su” olarak adlandırarak, canlı birer varlık olarak düşünmüşlerdir. İnanışa göre, yer-su olarak adlandırılan bu yerleri insanlar duygularıyla kavrayabildiği gibi kendisi de onun bir parçasını oluşturur. Bu yüzden Şamanizmde bu dört element çok önemlidir. Yazar da bu sebeple 4 seri halinde yapmıştır. ( 'Hayat Ağacımız Kayın'dır. Özümüz: Su, Toprak, Hava, Ateş'tir - Dedemiz Korkut, Ninemiz Umay, Hanımı Ülgen, boyumuz Deli Dumrul'dur.)
Kitap Defne Kaman'ın kaybolmasıyla başlıyor. Komiser Ümit Kaman'ın onu aramasıyla kitabın içine giriyorsunuz.
Ümit Komiser soyadı benzerliği sebebiyle kendini olayların içinde buluyor ve Türklerin Şaman geleneğine giriş yapılıyor. Türkler farklı ad verdikleri Şaman 'a daha çok Kaman, Kam derlerdi. Kaman öncelikle kadındır, aydır, dişildir, daha sonra erkekler de Kam olmuştur.
Yazar kitapta günümüzün toplumsal sorunları olan kadın cinayetleri, şamanizm geleneği, kızılderililer, Kutadgu Bilig gibi konuları akıcı bir dille harmanlamıştır.
Şamanizme ilgisi olanların seveceği su gibi akıp giden bir eser...
Adar Cardoso ve Faustino yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, soygunculuk yapan kardeş gibi olan iki kişidir. Bir gün papazın eline düşerler. Papaz onları hapseder. Papazın amacı onları okumayı öğretmektir. Olaylar bu şekilde başlar...
İkilinin açlıkları bastırdıkları için Adar kitabı yer ve kitap yiyici olur...
"Kitaplar canlıdır, vücutlarınızda yeniden bir araya gelir, melodilerini damağınızda şarkılar söyleyen görünmez baloncuklar halinde patlatırlar."
Kendi içinde yapayalnızdır insan (Spoi)
"Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor."
(Syf 259)
Tehlikeli Oyunlar kitabında; yaşadığı hayata tutunamayan, kendini arayan, kendi içinde kendiyle iç savaş veren bir karakter Hikmet. Hikmet karakteri kendi içimizde yaşadığımız savaşın dile getirilmiş hali aslında.
Hikmet karakterinin en sevdiğim tarafı, insanların onu anlamadığını düşünürken kendi içinde onun da insanları anlamadığını kabullenmesi...
Tutunamayanlar kitabında "Kollarımı açıp bütün insanlığı kucaklıyorum. Papatyalar gibi sizi koparıp göğsümde tutmak istiyorum..." diyen Oğuz Atay'dan Tehlikeli Oyunlar kitabında "Bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordu" diyen Oğuz Atay'a... insanlardan umudunu kesmişti ve en zor vazgeçişti.
Hikmet'in yol göstericisi Albayla konuşmaları terapi gibi geldi. Albay karakterini okurken gerçek ve hayal arasında buldum kendimi. Hayata tutunmak isteyip de tutunamayan kişilere gelsin bu kitap...
Okur Takip Önerileri
Kırık Köşeli İlkbahar kitabı Latin Amerika Edebiyatı'ndan okuduğum ilk kitap oldu. Başlangıç kitabı olarak çok yormayan o dönemin siyasi olaylarını yüzeysel olarak ele alan bir eser.
Kitabın kısaca konusuna gelecek olursak askeri darbe sonucu tutuklanmış Santiago'nun kızı, eşi ve babasının hikayesi anlatılmaktadır.
Kitabın başlığı çok ilgimi çekmişti, anlamını da çok etkileyici buldum. Santiago ilkbaharda tutuklandığı için ve senelerce sevdiklerinden ayrı yaşadığı için onun için ilkbaharın kırılan bir köşesi olmuş. Kitaptaki şu sözlerle de daha iyi anlıyoruz.
"Beş yıllık kıştan sonra hiç kimse benden ilkbaharı çalamayacak ilkbahar ayna gibidir ama benimkisinin kırık bir köşesi var/ ama kırık köşeli ayna nasıl işe yarıyorsa kırık köşeli ilkbahar da öyle hizmet ediyor."
Yazar kitaptaki özgürlük anlayışını çok güzel işlemiş. Beni çok etkileyen bir kitap oldu.
Her aşk hikayesi potansiyel bir keder hikayesidir
Julian Barnes 'Daha önce bir araya getirilmemiş iki şeyi bir araya getirirsiniz. Ve dünya değişir.' diyerek bize kapılarını açıyor. Diğer bölümlerde de bu teorisini 'Bazen de değişmez.' olarak dile getiriyor.
Hayat Düzeyleri kitabında belirli bir olay örgüsü yok. Julian Barnes'in denemelerinden oluşan insanın sevdiklerinin kaybından sonra başa çıkma yöntemini kendi içindeki yası çok güzel dile getirmiş.
'Bir bakış için dünyayı gözden çıkarıp kaybetmez misiniz? Elbette kaybedersiniz. Dünya bunun için vardır: doğru koşullarda kaybetmek için.'
Julian Barnes sevdiklerimizi kaybetmeyi çok güzel örneklemiş. Kitabın başında insanların yükseklere çıkma isteğinden bahsederken kitabın sonunda aşağıdayken de yere çakılabileceğimizi gösteriyor.
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabının ana karakteri Gerhard Warlich felsefe doktorası yapmış şartlar gereği çamaşırhanede müdür olarak çalışmaktadır.
Mutsuzluk çağında yaşadığını düşünüyor ve mutsuz bir karakter. Kendi kendine mutlu anlar yaratmaya çalışan, çevresindeki insanları ve kendini gözlemlemeyi seven; yalnız, umutsuz, hayata tutunamayan ama hayattan da kopamayan bir karakter. Kitapta bu karakterin iç çatışmalarını, yaşadıkları... anlatılıyor.
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabını okurken şu soruyu sordum kendime: Çağımız zaten mutsuzluk çağı değil mi, biz de mutsuzluk zamanlarımızda mutlu anlar yaratmaya çalışmıyor muyuz?
DİRENİŞİN, ÖZGÜRLÜĞÜN, TOPLUMUN ÇIĞLIĞI
Kelebekler Zamanı, Dominik Cumhuriyeti'nin diktatörü Trujillo'nun 31 yıl süren katı, acımasızca yönetime, işkencelere, insanların katledilmesine karşı tüm toplumun ortak sesi olan, cesurca karşı çıkan ve boyun eğmeyen dört kız kardeşin hayatları anlatılıyor. Sadece özgürce yaşamak kimseye boyun eğmemek istemişlerdi...
"Onları özel kılan bu cesaret nereden geliyordu?" Kimsenin yapamadığı cesaret edemediği bir şeyi nasıl korkusuzca yaptılar?
"Hepimiz kendi yolumuza gittik, kendimizi bulduk. Olan sadece buydu. Özgür insanlar olmak bu anlama geliyordu belki..."
Kelebekler olarak efsaneye dönüşen kız kardeşlerin ölümü 25 Kasım 1999 yılından beri Uluslararası Kadına Yönelik Şiddeti Protesto Günü olarak unutulmuyor.
Siz beni mahkum edin, sorun değil. Tarih beni aklayacaktır!
Sürekli geçmiş üretiyoruz. Bizler geçmiş fabrikalarıyız. Başka neyiz ki?
Geçmişin son kullanma tarihi olur mu? Hiç bu soruyu sorduk mu kendimize? Peki ya geçmişe dönmek isteseydik hangi anda kalmak isterdik? Unutmak mı daha iyi yoksa hatırlamak mı? Eğer birinin hafızasında değilsek, aslında var mıyız?
Kısaca kitabın konusuna gelecek okursak Gaustin ve yardımcısı Alzemir hastaları için zaman sığınağı icat ederler ve olaylar böylelikle başlar... Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Akıcı,sürükleyici,düşündüren ve beni etkileyen kitaptı. Şimdiden keyifli okumalar.
Körburun, Hikmet Hükümenoğlu ile tanışma kitabım oldu. 592 sayfalık bir kitabın bu kadar akıcı ve sürükleyici olması yazarın dilini çok iyi kullanmasından kaynaklanıyor bence.
Kitabın başlığı olan Körburun günde sadece iki vapur seferi olan, bir avuç insanın yaşadığı, adanın yerlisinden başka gelen gideni olmayan herkesin birbirini tanıdığı hayali bir adadır.
Kitap 1960lı yıllarından 1990lı yılların zaman diliminde geçiyor, yazar o dönemin siyasi olaylarını, Rum sürgünü, azınlıkların yaşadıklarına,artçılara... vb olaylara da değinmiş.
Durup dururken,geçmişe ait son derece sıradan bir görüntü aklına geliveriyor.Acaba beni duyabiliyor musun, yoksa boşluğa mı anlatıyorum bunları? Mesela mutfakta bir bardak su içiyorsun musluktan. Aklına geleceğini hiç tahmin etmeyeceğin bir görüntü, hem de kafanda bin türlü başka mesele varken. Belki yan masada insanlar gülüp şakalaşırken. Niye aklında kalmış onu da anlamıyorsun ama çok canın çok acıyor. Eskiden böyle bir hayat vardı diyorsun kendi kendine.(Sayfa 534)
Hikmet Hükümenoğlu röportajında Neriman abla karakterini okuyucu özellikle sevsin diye çabaladım demiş gerçekten de başarılı karakter olmuş. İç sesleri,diyalogları çok samimiydi.
Kitabın bize vermek istediği mesaj insanın yıllar geçse de değişmediğini, farklı bedenlerde aynı düşüncelerin, zihniyetlerin olduğunu bize gösteriyor. Şimdiden keyifli okumalar.
Bazı kitaplar vardır sizi alıp bambaşka zamanlara götürür, işte bu da o kitaplardan oldu benim için. Eser Viktorya Dönemi'nde yazılmış olsa da okurken Gotik edebiyatının o kasvetli, karanlık atmosferinin içinde kendinizi buluyorsunuz. Uğultulu Tepeler yazarın ölmeden önce tamamladığı ilk ve tek eseridir. Eser; nefret, intikam, hırs, kin gibi duygularının yoğun, sürükleyici ve yalın bir dilde karşımıza çıkıyor.
Viktorya Dönemindeki aile içinde anlaşmazlıklar, din baskısı, romantizm akımındaki gibi zıtlıklar burjuva-halk çatışmasını... yazar çok güzel eserinde harmanlamıştır. Şimdiden keyifli okumalar.
Neil Gaiman'ın okuduğum ilk eseri bu kitap benim için tanışma kitabı gibi oldu. Kitap ölüm ve yaşamı farklı bakış açısıyla bakmamızı sağlıyor. Mezarlıkta büyüyen Bod'un cesaretini, yalnızlığını, bir şeyleri öğrenme çabası, arkadaşlığı...“Sen cesursun. Tanıdığım en cesur kişisin, ve benim arkadaşımsın. Hayali olup olmaman umurumda değil.”
Çok akıcı bir kitap. Yazarın hayal dünyası çok geniş bunu çizgi romandaki illüstrasyonlardan çizimlerden görebiliyoruz. Kendinizi olayın içinde gibi hissediyorsunuz. Şimdiden keyifli okumalar.
Kitabın kısaca konusu annesinin hapis cezası yüzünden hapishanede büyümek zorunda kalan Barış'ın tahliye olan kendisinden yaşça büyük arkadaşı İnci'ye yazdığı karşılıksız mektuplardan oluşuyor çünkü çoğu mektup İnci'ye ulaşamıyor.Bu kitap bazı şeylerin kıymetini daha iyi anlamamızı sağlıyor en çok da özgürlüğün...Kitaptan içimi burkan cümleler şu oldu. "Güneşin batışı çok güzel olurmuş, öyle mi? Ben hiç görmedim batışını.Doğuşunu da görmedim."
"Hani bir kere taş atmıştım bir kuşa. Küserler sonra demiştin sen. Küstüler mi dersin? Ama bir daha hiç taş atmadım ki!" Keşke her çocuk eşit, özgür şartlar altında yaşayabilse,herkes o küçücük çocuk gibi merhametli,düşünceli olabilse.
"Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?"
Yazar 1518 yılında yaşanmış "Dans Vebası" olarak adlandırılan salgından yola çıkarak insanların çaresizliğini,sefaletlerini,bir annenin açlıktan dolayı çocuğunu yememek için nehire bırakmak zorunda olması,akıllarını yitirene kadar dans etmeleri, dans etmezse ölecek olmalarının bilinciyle dans etmek zorunda kalmalarını... anlatıyor.Şimdiden keyifli okumalar.
Kahveyi soğumadan önce iç.
Kitapta zaman yolculuğu yapabileceğiniz kafenin hikayesi anlatılıyor.Zaman yolculuğunu kahve soğumadan önce şimdiki zamana geri dönerek ve kahveyi bitirerek yapmanız gerekiyor. Kitapta çıkartılacak ders geçmişi ya da şimdiki zamanı değiştiremiyorsunuz fakat şimdiki zamanda farklı kişiliklerde olabileceğinizi size gösteriyor. Kitapta sevdiğim alıntı olarak "İnsanların karşılaştığı zorluklar ne olursa olsun her zaman üstesinden gelecek güce sahip olduklarına inanmaya devam ediyordu. Sadece cesaret gerekiyordu.
Eğer sandalye bir kişinin bile kalbini değiştirebiliyorsa o hâlde kesinlikle bir anlamı vardı." Şimdiden keyifli okumalar.
Kağıt ev kitabında kitaplara aşık bir adamın hayat hikayesi anlatılıyor.Kitap severlerin seveceği,bir günde okunabilecek yer yer kendini bulabileceği akıcı sade bir kitaptır.Şimdiden okuyacaklara keyifli okumalar.
Malcolm Gladwell "Çizginin Dışındakiler" kitabında uzun süreli başarı elde etmek için 1000 saat kuralına dikkat çekiyor.İstatistiklere göre başarılı insanların 1000 saatlik çalışmayla pratik yaptıklarını ortaya koyuyor. Malcolm Gladwell başarının sadece zekayla değil başarıyı etkileyen birçok unsur olduğunu geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor.
