Bir kitap okurken sövmediğim kalmıştı, onu da yaptım şükür :))))
Meursault karakteri dünyaya yabancı kalmış, umursamaz, boş, duygusuz, bir gün nasılsa öleceğim diye yaşayan biri.
Bu nedenledir ki "bu nasıl karakterdir" diye arada bol bol sövdüm.
O, duygularıyla değil de fiziksel ihtiyaçlarıyla yaşayan bir yabancı. Nasılsa herkes öleceğine göre, neden aşık olayım ya da neden seveyim ki diyor sanki. Evlilik, aile, arkadaşlık, dostluk...bunlar ona göre çok da önemli şeyler değil, hatta olsalar da olur, olmasalar da...
Doğmak, yaşamak, ölmek... bunlarda sıradan ona göre, olması gerekiyorsa olacaktır, çok da umurum değil havasında.
Kitap çok kısa ama, bu karakter çok farklı. Bugüne kadar okuduğum kitaplar arasında en ilginç karaktere sahip olan kişiydi Meursault...
Kısacası, bir insanın kendisine, annesine, dış dünyaya hatta ölüme bile, nasıl yabancılaştığını çok net bir şekilde görmek isterseniz, mutlaka ama mutlaka okunası bir kitap.
Şu alıntı her şeyi özetliyor galiba :
"Değil mi ki yaşam bir yerde ölümle -yani yoklukla- sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim-içtim, aldım-verdim, benim-senin kavgasının anlamı?"