Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Menthapiperita

Devlette bulunması gereken 4 değer
Bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve doğruluk. Bilgelik, devleti yöneten küçük bir topluluğun bilgisine borçludur. Yiğitlik. Devlet yürekli olmasını belli bir parçasına borçludur. Şehirde onlardan başkaları korkak ya da yiğit olsa da, devlete korkak ya da yiğit dedirtemezler. Devlet uğruna savaşan insanlar akla gelir yiğitlik deyince. Ölçülülük ise bilgelik ve yiğitlikten farklıdır. Bu ikisi toplumun bir parçasında bulunurken ölçüyse bütün topluma yayılır. Bütün yurttaşlar arasında tam bir düzen kurar. Aşağı, orta,yukarı, güçlü, güçsüz, zengin, fakir herkes aynı ahenge uyar. Bu uyuşmaya da ölçü deriz. Doğruluk, kendi malının sahibi olmak ve kendi işini görmektir, kendine düşeni yapmaktır.
Sayfa 130140Kitabı okudu
Reklam
bekçilerin/koruyucuların yaşam şekli
Şöyle yaşamalarına ne dersin? İlkin, kesin bir zorunluluk olmadıkça, hiçbiri mal mülk edinmesinin. sonra oturdukları yer yiyeceklerini sakladıkları ambar, her isteyenin girebileceği yerler olmalı. yiyecekleri de ölçülü ve yiğit savaşçılara yaraşan cinsten olsun. Bekçilik lerine karşılık, yurttaşların kendilerine verecekleri 1 yıllık yiyeceklerinden ne çok ne de az olsun. Yemeklerini birlikte yesinler, savaştaki askerler gibi hep bir arada yaşasınlar. Gümüşe ve altına gelince, diyeceğiz ki onlara içlerinde tanrının koyduğu altını, gümüşü saklayanların, insanların vereceği altında ve gümüşte gözü olmaz. Kendi altın yaradılışlarınk dünyanın altına ile kirletmek günahtır. Çünkü, dünya altını yüzünden türlü kötülükler işlenmiştir. Oysaki, içlerindeki altın tertemizdir. Şehirde yaşayanlar arasında yalnız onlar için altına, gümüşe dokunmak, onu kullanmak, ona eşyasında, evinde yer vermek, onunla süslenmek, altın yada gümüş kupalardan içmek yasaktır. Böylece hem kendilerini hem de devleti korumuş olacaklardır. Ama toprakları, evleri, paraları oldu mu, koruyucu olacak yerde kendileri de mal sahibi ve çiftçi, yurttaşlarının yardımcısı iken düşmanı, zorba efendisi olurlar. Ömürleri kötülemek ve kötülenmekle, tuzak kurmak ve tuzağa düşmekle geçer. Dışarıdaki düşmanlardan çok içerideki düşmanlardan korkarlar. Kendilerini de devleti de ölüme sürüklerler. İşte bunun için koruyucularımızın oturacakları yerleri ve yaşama yollarını önceden iyice belirtmek bunu da kanunlaştırmak gerekmez mi?
insanın mayasına göre yapacağı iş
Bir Fenike masalı olarak anlatılır. "Biz sizi bazı ilkelere göre yetiştirdik ya, bunlar bir çeşit rüyaydı. Gerçekte siz, silahlarınız, bütün eşyalarınız ile birlikte yerin altında yetiştiniz, yoğruldunuz. Toprak, Bir Ana gibi, iyice büyüttükten sonra yeryüzüne çıkarttı sizi. Üstünde yaşadığımız bu Toprak sizleri büyüten, emziren ananızdır. Ona saldıran olursa korumak boynumuzun borcudur. Yurttaşlarınız da aynı toprağın çocukları ve sizin kardeşlerinizdir. Bu toplumun birer parçası olan sizler, diyeceğim, birbirinizin kardeşisiniz. Ama sizi yaratan Tanrı aranızdan önder olarak yarattıklarının mayasına altın katmıştır. Onlar bunun için baş tacı olurlar. Yardımcı olarak yarattıklarının mayasına gümüş, çiftçiler ve öbür işçilerin mayasınına da demir ve tunç katmıştır. Aramızda bir hamur birliği olduğuna göre sizden doğan çocuklar da herhalde size benzeyeceklerdir. Ama arada bir altından gümüş, gümüşten de altın doğduğu olabilir. Bunun için Tanrı, her şeyden önce önderlere, doğan çocuklara iyi bekçilik etmelerini, içlerine bu madenlerden hangilerinin katılmış olduğunu dikkatle araştırmalarını buyurmuştur. Kendi çocukları tunçla ya da Demir ile katışık doğmuşlarsa hiç acımayıp, hamurlarına uygun işlere koyacak onları; çiftçi ya da işçi yapacak. Çiftçi ve işçi çocukları arasından mayaları altın ve gümüş ile katışık doğanlar olursa, onları gözetecek, kimini önderliğe kimini bekçiliğe yükseltecek; çünkü mayasında Demir ya da Tunç katışık olanların önderlik edeceği gün şehrin yok olacağını Tanrı buyurmuştur."
Sayfa 111Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Önderlerin ve koruyucuların seçimi
İnsan doğru bir inanıştan ancak istemeyerek ayrılabilir. - ya aldatmalı ya büyülemeli ya da zorlamalı ki ayrılsın insan. Aldanmak dediğim, düşüncesini değiştirmek ya da unutmaktır. Biri zamanla olur, ötekisi de bir başka düşünceye kanmakla olur. Zorlamak dediğim, düşüncesini değiştirecek bir acıya, bir derde ugramaktır. Büyülenmek ise bir zevke sürüklenmek ya da bir korkuya kapılmaktır. ( Bekçileri, devleti yönetecek olan kişileri seçerken onları bu durumlara sokup test etmeyi, kolay kolay aldanmayanaları seçmeyi tavsiye eder.)
Sayfa 108
İyi yargıç olabilmek
Yargıca gelince dostum, o kafayı kafa yoluyla yönetir. Oysa, insanın genç yaşında kötüler arasında büyümesi, onlarla düşüp kalkması ve başkalarının işledikleri kötülükleri kavrayabilmesi için, kendisinin de onları denemiş olması, hekimliktekinin tersine, doğru değildir. Eğriyi doğrudan ayıracak bir yargıcın, gençliğinde kötülüklerden uzak ve temiz
Sayfa 103
Reklam
Kendini hep hasta bilenin, gerçekten de bedeninde ağrılar hiç eksik olmaz. - işte asklepios bu gerçeği biliyordu. Onun içinde hekimliği yalnız bedenleri doğuştan sağlam olup da geçici bir hastalığa tutulmuş insanlar için kullandı. bu hastalıkları ilaçla, bıçakla iyi ederken, onları gündelik işlerinden, yaşayışlarından ayırmıyordu. İçini hastalık sarmış olan bedenleri kan alma, kusturma, içini temizleme gibi yollarla iyi edeceğim diye, kötü bir hayatı uzatmaya uğraşmazdı. Böylelerinin kendilerine benzeyecek çocuklar yapmasını doğru bulmazdı. Tabiatın verdiği ömrü yaşamaya gücü yetmeyen adamı iyileştirmenin, ne o adama ne de topluma fayda veremeyeceğini inanıyordu.
Sayfa 101
Eskiden olduğu gibi aşırı yemekten midelerini bozuyor ve hastalanıyorlar, sonra da birbirlerine olanca ayrıntısıyla hastalıklarının nasıl başladığını, nasıl geliştiğini anlatıyorlardı.
Adam yerine konmak Kitapta yapılmış bir alıntı "Şark insanının en büyük özlemi, sanırım 'adam yerine konmak, önemsenmek, ayrıcalıklı' olmak... Bağdat caddesi kaldırımlarında cep telefonuyla yürüyen genç kızın, kimseyi önemsemez görünen ciddi tavrı da bundan;Nişantaşı'ndaki pasajlardan birinde, genç bir hanımın rahat geçmesi için elinle açık tuttuğun kapıdan yürüyüp giderken, bir "mersi" dememesi de bundan... Başkalarını adam yerine koymadığın ölçüde' kişilik sahibi olursun' koşullanmaları, feodalizmin... "
Bir yabancı, Syrakusa kralı Dionysios’a, iyi bir para karşılığı uyruklarının kendisine karşı hazırlayacakları bütün kundakları sezinleyip meydana çıkarmanın şaşmaz yolunu öğretebileceğini orda burda söyleyip herkese duyuruyor. H aberi alan Dionysios çağırtıyor adamı, korunması için böylesine gerekli bir ustalığı öğrenmek için. Yabancı gelip kendisine öğretecek hiçbir hüneri olmadığını, sadece ona bir torba altın vererek yaman bir sırrı elde ettiğini sevinçle ilan etmesini söylüyor. Kral beğeniyor bu buluşu ve beş yüz altın saydırıyor yabancıya. Çok yararlı bir bilgi edinmeden kim olduğu bilinmeyen bir adama bu kadar büyük bir para verilebileceğini düşünemiyor kimse, düşmanlarının çekinmesini sağlıyor bu söylenti.
Atinalıların işlediği kanlı bir haksızlık hatırıma geldikçe, en tabii ve en haklı egemenlik olduğuna inandığım halk egemenliğine düşman olasım gelir. Lakedemonyalılara karşı, eşini görmedikleri bir deniz zaferi kazanıp dönen kahraman kumandanlarını sorgusuz sualsiz ölüme mahkûm ediyorlar. Sebep de şu: Zaferden sonra gemiler hemen geri dönüp ölülerini arayacak yerde savaşın gereklerine uyarak düşmanın peşine düşmüşler. Diomedon’un bu arada gösterdiği büyüklük Atmalıların haksızlığına insanı büsbütün isyan ettiriyor. Ölüme mahkûm edilenlerden, askerliğiyle de devlet adamlığıyle de ün kazanmış değerli bir kumandan olan Diomedon idam kararını dinledikten sonra öne atılıp rahatça konuşmak fırsatını buluyor; bu fırsatı kullanıp uğradığı haksızlığa karşı kendini savunacak yerde, ölüm kararını verenlerin sağlığına dua edi-yor; kendinin ve arkadaşlarının bu kadar büyük bir zaferden sonraki dileklerini kabul etmeyen Atmalılara tanrılarının öf- kelenmemesini, bu kararm haklarında hayırlı olmasını diliyor. Başka bir şey söylemeden, pazarlık etmeden ölüme doğru mertçe yürüyor. Talih birkaç sene sonra bu haksızlığı ay-nı yoldan cezalandırıyor. Atmalıların deniz kuvvetleri komutanı Kabras, İsparta amirali Molles’i Naskos adasında yenmişken, evvelkilerin akıbetine uğramak korkusu ile zaferi sonuna vardıramıyor. Denizdeki ölüleri toplamaya uğraşırken bir sürü düşman yakayı kurtarıyor ve az sonra bu boş inanç Atmalılara pek pahalıya mal oluyor
Reklam
İngiltere kralı Edward, İskoçya kralı Robert’le giriştiği savaşlarda kendi bulundukça işlerin hep iyi gittiğini, savaşın mutlaka kazanıldığım denemiş. Ölürken oğluna törenle yemin ettirmiş ki, cesedini kaynatacak; etini kemiğinden ayıracak; etini gömecek, kemiklerini saklayıp her İskoçya’ya savaşa gittiği zaman yanında götürecek. Bazı Amerika yerlileri İspanyollara karşı savaşırken üzerlerinde, vaktiyle zafer kazanmış yiğitlerinden birinin kemiklerini taşırlarmış. Bazıları da savaşta ölmüş yiğitlerinin cesedini her gittikleri yere götürür; onunla bahtlarının daha açık olacağına, ondan cesaret alacaklarına inanırlarmış. İlk örneklerde ölüm, insanların hayatta iken gördükleri işlerin ünlerini devam ettirmekle kalıyor; son örneklerde ise ölüler, iş görme gücünü kaybetmiyorlar.
Sayfa 118Kitabı okudu
Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin
Sayfa 111Kitabı okudu
Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın beşinde ölen ihtiyar ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama, sonsuzluğun yanında, dağların, nehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür...
Sayfa 109Kitabı okudu
Talih insana bütün nimetlerini verse, onları tadabilecek bir ruh gerekir. Bizi mutlu eden, bir şeyin sahibi olmak değil, tadına varmaktır.
Sayfa 106Kitabı okudu
Bir insanın babasını yemesinden daha korkunç bir şey düşünülemez; ama eskiden bazı kavimlerde bu âdet varmış, hem de bunu saygı ve sevgilerinden yaparlarmış; isterlermiş ki ölü böylelikle en uygun, en şerefli bir mezara gömülsün; vücutları ve anıları içlerine, ta iliklerine yerleşsin; babaları sindirme ve özümleme yoluyla kendi diri bedenlerine karışıp yeniden yaşasın. Böyle bir boş inancı iliklerinde ve damarla- rında taşıyan insanlar için, anasını babasını topraklarda çürütüp kurtlara yedirmenin en korkunç günahlardan biri sayılacağını kestirmek zor değildir.
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.