Mafalda'yı okurken yıllar önce evde eğitime gittiğim görme engelli öğrencim hep aklımdaydı. 7 yaşında görme yetisini kaybedip karanlığa mahkum olan buna rağmen hayata dair hayallerine tutunan güzel çocuk. Sadece görememek de değildi sorunu. Hiçbir şekilde mikrop kapmaması gerekiyordu. Evden bile çıkamıyordu. Mafalda öğrencimin yanında daha iyi durumdaydı hatta.
Onun yanına her gittiğimde bana hayat dersi veren kocaman yürekli öğrencim. "Ne güzel bahar geldi , dinle hocam bak çocuklar ne güzel top oynuyor dışarıda onların seslerini dinlemek bana huzur veriyor. Havaların ısındığını anlıyorum camı açıp. " Bu cümleleri çoğu kez gözüm yaşlı dinlemiştim ondan. Şimdilerde genç bir delikanlı oldu. Hüznümü bile sesimden anlardı. Kalbiyle görüyordu. Malesef kitabın yazarı da ona benzer bir durum yaşamış ve bu kitabı yazmış. Hayat herkese ayrı ayrı sınavlar sunuyor. Küçük bir kız çocuğunun karanlığını okurken duygulanmamak elde değil.
Yaşadığımız her anımız aslında birer mucize. Ancak insanın doğasında alışmak ve unutmak var.Nefes almak , görmek ,duymak , konuşmak yani sıradan zannettiğimiz her şey birer mucize. Bunların farkındalığına vararak yaşamalıyız. Çok kıymetli hocam Senai Demirci der ki ; Aynaya bak, gözbebeklerinin ta içine bak. Sen bir mucizesin , teksin biriciksin, yaradanın tercihisin ki var olmuşsun.Retinandaki DNA başka kimsede yok. Kendi mucizeni farket. Farkındalıklarınla yaşa. Hayret ve minnetini yitirme.Şükret...