"Sende bir şey var, öyle bir şey ki, hiçbirinde rast gelemiyorum. Bu öyle bir şey ki, işte bütün
endişelerim senin yanında yok oluyor.
Ruhuma bir şifa sakınliği geliyor!"
"İyiliğinize nankörlük edenlerin hali sizi iyilik yapmaktan soğutmasın. Çünkü biri yaptığınız iyiliği anlamazsa, bir diğeri anlar. Siz iyilik yapmaya devam edin"
Yüzümde hüzünden gölgeler varsa,
O hüzün yüzündendir olsa olsa
Bilmiyorum, bu yaşımın çoğu yaşanmamışsa,
Yaşanmadığı okunur , şimdi daldımsa
Özledikçe yalnız durup-susup baktımsa,
Sorulacakken nedeni nasıl sormadımsa
Geldiğini umudumda umudla umdumsa
Geleceğini görüyor-biliyordum, anlattımsa.
O geçip-gitti ora' sına ben görmedim , baktıysa
Derim ki şimdi, bir daha gelse de, sorsa.
Sözümle, yüzümle ,gözümle dedim, duysa.
Bense buramda onu bekledim oysa.
Yüzümde hüzünden gölgeler kaldıysa,
İçimde örülen duvardan düşmüştür, çatladıysa.
"Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından
ve hakkındaki haberlerden
ne kadar tanıyabilirsin?
Haklısın belki de çok az...
O zaman şöyle demeliyim...
Seni az tanıyorum... Az...
Sen de fark ettin mi?
Az dediğin küçük bir kelime.
Sadece A ve Z. Sadece iki harf.
Ama aralarında koca bir alfabe var.
O alfabeyle yazılmış onbinlerce
kelime ve yüzbinlerce cümle var.
Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.
Biri Başlangıç, diğeri son.
Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.
Yan yana gelip de birlikte okunmak için.
Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Senin ve benim gibi..."