Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.6
Merve
Merve
@Naiad1786
294 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
#spoileriçerir
72. Koğuş cezaevinin en yoksul, yoksul olduğu içinde en pis koğuşu. Ahmet kaptan babasını öldürenlerin amca çocuğunu öldürüyor ve 72.koğuşa düşüyor. Bir zaman annesi ölür ve para kalır Ahmet kaptana e bu para önemli onlar için başlıyorlar yalandan kaptana yanaşmaya. Kaptan oluyor koğuş ağası. Meydancıları da Berbat ve Kaya Ali. Kumar da kazandıkça koğuşta yemekler pişiyor. Çerçeve cam takılıyor. Herkesin midesi yemek görüp ısınınca e pek seviliyor kaptan. Sonra kadın koğuşundan birine tutulur kaptan tabi gardiyanın kandırmaları sonucu kendini iyice kaptırır ve olanlar olur. Para biter. Para bitince Meydancılar arkasını döner adamın donuna kadar satarlar. Olur sana koğuş eski 72. Koğuş.
Hayaller çok içime oturdu işte kumarda kazanırsak ne yaparız işte yatak alırız yemek yeriz sen ne yaparsın bana da verir misin kazanırsan. Hep temel ihtiyaçlar üzerine hayaller yazarımız kendisi de Bi çok kez hapse girdiği için muhtemelen o yuzden çok iyi işlemiş romanı çok çok sevdim.
2014 Sedat Simavi Edebiyat ödüllü bu kitabı #güncelikeşfetekstra grubuyla birlikte okuduk. İyi ki okuduk.
#spoileriçerebilir
Babası Türk annesi Fransız olan Fuat 9 yaşındayken Ermeni olayları sonrası Türkiye'den ayrılmak zorunda kalıyor. Fransada yetişip gazeteci olan Fuat'ın çalıştığı gazetenin sahibi Türkiyede yaşanan Meşrutiyet sonrası dönemi ilk ağızdan bilgi edinmek için Fuat'ı Türkiye'ye gönderir. İstanbul'a uzun seyahatler sonrası ulaşan Fuat siyasi durumu araştırırken kendi hikayesiyle sarmalanır bulur kendini. Ayrıldığı Kuzguncuk'a gitmek istemez hayalindeki evin büyüsü bozulmasın diye. Bir gün karar verip gittiğinde karşılaştığı kitapçı babası Beşir Fuat'tan onun ölümünden bahseder. Ardından dadısıyla karşılaşır ve herşeyi öğrendikten sonra Fuat için hayat çok farklılaşır. Bu arada aşk hayatı da çalkantılıdır. Cecile, İsabella, Evelyn... Fuat'ın hikayesi beni çok etkiledi. Beşir Fuat'ın hayatı ise çok merak uyandırdı. Ahmet Mithat Efendi'nin Beşir Fuat'ın hayatını yazdıgı kitabı bi an önce alıp okumak istiyorum. Çok severek okudum tavsiye ederim.
Yazar İtalya'da doğmuş yahudi bir ailenin oğlu. Kimyager doktoru olduğu sırada 24 yaşındayken İtalya'da faşizme karşı direniyor. 650 kişi ile birlikte toplanıp Auschwitz kampına götürülüyor. Aralık 1945 ve Ocak 1947 yılları arasında kampta kalan yazar yaşadıklarını yazmaya başlıyor. Kampa getirildiklerinde ilk önce kıyafetleri alınıp hepsine çizgili bie kıyafet veriliyor. Saçlarını komple traşlıyorlar ve kollarına da sayılarını belirten dövme yapıyorlar. Tek öğünleri çorba ve tayın. Su yok banyo yok temizlik yok ısınma yok ve bunları o kadar objektif anlatıyor ki şaşılası. Kitabın sonunda da merak edilenleri cevaplamış yazar o kısmı da çok sevdim. Şükür sebepleri bile o kdr ilginç ki o gün yağmur var rüzgar yoksa şükür sebebi onlar için. Tabiki ölümler çokça 650 kişi girdikleri kamptan yazar da dahil sadece 20 kişi kurtuluyorlar. Geçerken inanılmaz bir kitaptı çok çok sevdim.
Okur Takip Önerileri
2022 yılı Vedat Türkali roman ödülü sahibi kitap Deli İbram Divanı. Osman'ın hikayesi beni çok hüzünlendirdi aslında. Köstenceli bir ailenin ilk oğlu Osman ardından da ikiz kardeşleri oluyor. Balıkçılıkla uğraşan, dalyanlar kurup balık avlayan, geçimini bununla sağlayan bir aile. Tabi zamanın siyasi olaylarıyla ortalık karışık. Rant sağlamak isteyenler, çıkarı uğruna her yolu mübah görenler çok. Ama ismini asla öğrenemediğimiz Balıkçı ve Demirci Asım yunus avlamak için adalarına gelen Eczacı Süleyman'ın desteklediği adamlara karşı çıkarlar. Tabi Osman'ın babası Balıkçı olacakları tahmin etmiş olacak ki oğlunu Yusuf dayısının yanına gönderir. Orda zanaat öğrensin kendini kurtarsın diye. Sonları da tahmin edildiği gibi olur. Ama Osman tüm intikamını alır kitabın sonunda. Masalsı yanlar da vardı kitapta, aşk da vardı, siyaset de vardı hatta polisiye bile vardı diyebilirim. Çok severek okudum.
Kitapla ilgili ne diyeceğimi tam bilemiyorum aslında çok sevdiğim cümleler vardı kesinlikle ama özgürlük adı altında Allah'a bir isyan, bir aşağılama sezdim. Kadınlara karşı bir sevgisizlik onları bir mal gibi görme, özgürlük adı altında onlara herşeyi yapabileceğini düşünme. Bu tarz cümleler çok fazlaydı bunlarda canı mı sıktı tabi. Hatta bir yerde şöyle demiş Allahı ve kullarımı kastederek benim iki evladım olsa biri hırsız uğursuz katil olsa biri de iyiliksever uysal zararsız olsa ikisi de evlat ikisini de soframa oturturum. Buraya kadar çok iyi tamam dedim. Sonra diyor ki ama ben olsam kötüyü severdim çünkü Allah da öldürüyor yakıyor yıkıyor diyor. İşte bu kısımlar canımı sıktı. En iyisi mi siz okuyup karar verin.
İç Anadolu bölgesinde geçen çok bizden hikayeler. Yazar zaten yozgatlı o bölgeden, Ankaradan çok içe dokunan güzel hikayelerdi. Özellikle son öykü trajikomikti. Üzülsem mi gülsem mi bilemedim tavsiye ederim
#spoileriçerebilir
Müthiş bir kitap okudum. Harika bir #bilimkurgu ydu.
Bir gün bir kasaba da herkes uykuya yatar ve uyandıklarında eşlerinden bağımsız tüm kadınlar hamiledir. 30 kız 31 erkek çocuk dünyaya gelir. Gözleri en belirgin özellikleri olmakla birlikte birbirlerine çok benzerler. Asıl korkunç tarafı telapati yoluyla birbirleriyle iletişim kurabiliyolar yani birinin öğrendiğini diğerine öğretmeye gerek yok o da öğrenmiş oluyor. Bununla birlikte bir çok doğaüstü güçlere sahipler. 8 yaşına geldiklerinde 13 yaşında gözüküyorlar.
Gelişen Teknolojiyle böyle bişey olabiliritesini çok düşündüm ve çok ürktüm. Belki doğaüstü güçler mümkün gözükmese de yapay zekayla böyle bireyler meydana gelse, insandan farklı özellikleri olsa muhtemelen tüm evreni ele geçirebilir. Çok korkunç değil mi sizce de? Filmi de varmış ama izlemedim.
Kesinlikle tavsiyemdir
Bu kitabın yazım hikayesi aslında yazardan Alman vatandaşlığı için başvuru yaptıgında ondan istenen kendi el yazısıyla yazması gereken bir özgeçmiş. Bunun üzerine müslüman bir anne ve sırp bir babanın oğlu olan Sasa Almanya ya göç hikayesini araştırmaya ve anlatmaya başlıyor. Aslında kökenini araştırıyor. Babannesinin köyüne gitmesi, ananesi, dedeleri, annesi, babası... Hepsi var bu kitapta bir ailenin göç etmek zorunda bırakılması köklerinin farklı topraklarda kalması.. Çok çekmese de kitap akıcıydı
Şili doğumlu yazar Şili de geçen bir hikaye anlatıyor. Aslında tam bir olay örgüsü olduğunu düşünmüyorum. Anlatıcı bazen kendi düşüncelerini bazen arkadaşının düşüncelerini kendi düşünceleri gibi anlatıyor. Zaman zaman hayal ile gerçek karışıyor. Çok cesur bir yazar Bolano dönemin siyasi olaylarına inanılmaz göndermeler var iğneleyici bir dili var. Tek tek anlattığı olaylar üzerinden bile çok şeylere dokunmuş. Aslında kitabı okuduktan sonra Murat Gülsoy la Ayfer Tunç un diyaloglarında ilgili bölümü okuyunca çok güzel oturdu. Yani bizim 70ler döneminin siyasi çercevesinde üniversitede yaşananlar insanın aklına geliyor gerçekten. Yer ve zaman farklı olsa da faşizm her yerde faşizm. Zaman atlamaları çok fazla. Aslında bu tarz kitaplar beni çok fazla yoruyor. Herkesin sevebileceği bir tarz değil baştan uyarayım. Keyifli okumalar
Yazar Michael Greenberg 2 yıldır evli dansçı eşiyle New York'ta yaşıyor. Ayrıldığı eşinden olan kızı Sally daha 15 yaşında psikolojik sıkıntılar yaşıyor. Kabullenemese de bir süre sonra başedemediği için psikiyatriye götürmek zorunda kalıyor ve yatış veriliyor. Bu süreci anlatan bir anı kitabı okuyoruz. Süreç evet cok acıklı ama yazar bunun hissiyatını çok geçirememiş yazdıklarına. Çocuğun tecrit odasında kalıp ailenin o odaya girememesi beni etkileyen tek kısımdı. Yazar kitabın basımına ek son sözler yazıp devam eden yıllarda çocugunun hakkında bilgiler vermiş bu da insanın merakını gidermesi yönünden güzeldi. Meraklılara tavsiyedir.
Yazar veya sanatçı olmak isteyen bir insanın ya hapishane ya hastane ya tımarhane görmesi lazım der Bernhard'ın dedesi. İşte bu kitapta da 18 yaşında geçirdiği bir soğuk algınlığı sebebiyle ciğerleri su topluyor ve çok sevdiği dedesinin yattığı hastaneye 2 gün sonra kendisi yatmak zorunda kalıyor hemde ölüm koğuşu dedikleri ümidi kesilmiş hastaların yattığı koğuşa. Ciğerlerinden 3 kilo iltahap çekiyorlar. Rutin olarak hergün bu işlemi yapıyorlar. Yanında bir çok hasta ölüyor hepsine şahit oluyor. Bir gün çok ünlü bir general ölüyor ve bakıyor ki aynı hasta bakıcılar bi önce ki gün ölen sıradan bir insanı koydukları tabutun içine koyuyorlar onu da.
Bernhard hastane de 3.5 hafta geçiriyor ve tam 20 kilo veriyor. Ardından nekahat dönemini geçireceği başka bi hastaneye yönlendiriliyor ve taburcu oluyor. Ismiyle müsemma bu otobiyografik beşlemenin üçüncü kitabını da mutlaka okuyunuz efenim.
Bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bu roman 15 anlatıcının zihninden geçenleri bize aktarıyor. 5 çocuğu olan Addie Bundren bir gün öldüğünde kocası Anse vasiyetini gerçekleştirmek için memleketine götürüp gömmek ister karısını. Yola çıkarlar ama bir çok zorlukla karşılaşırlar. Yolda karşılaşılan kişiler, komşuları, çocukları hepsinin ağzından ayrı ayrı dinliyoruz. Memlekete varabiliyorlar mı? Sonrasında noluyor? Hepsini okuyarak görebilirsiniz. Kitap çok şiirsel anlatılmış zaman zaman bidaha bidaha dönüp okutturuyor cümleler kendini. Sanki sevgi kelimesi üzerinde dönüyor gibi hem konu hem anlatım itibariyle ama aslında sevgi adına hiçbir şey yok. Çok kolay bi roman olduğunu düşünmüyorum. İlgilisine tavsiye ederim.
2011 yılında yazılmış kitabı okumak için tabiki geç kaldım. Ama Gülse Birsel hastası biri olarak okumam gerekti. Diğer kitaplarını okumuştum. Elimde bu vardı bi tek okunmayan. Zaten basımı da yok artık. Dizi izlemeyen biri olarak hayatım boyunca sadece onun dizilerini izlemişimdir. Kitap da dönemin olaylarından bahsediyor tabiki o zamanları hatırlamak da ayrı eğlenceliydi. Mizah anlayışı, hicivli dili bayılıyorum. Bence herkes okumalı
Ateş karınlı bir kurbağa üzerinden anne babası ayrılmış bir kızın hikayesini anlatıyor roman. Kızın var olmak üzerine sorgulamaları çok düşündürücüydü. Ayrı anne babası olan bu kız kendini göç eden hayvanlara benzetiyor. Tam olarak ana düşüncesi seçimlerimiz hayat yolumuzu belirler. Herkese tavsiye ederim çok güzeldi
Harika bir modern klasik okudum. Biraz geç kaldığımı düşünüyorum sadece. Erken bi yaşta okunması gereken bir kitap. Bir köpek kurt Beyaz Diş'imiz. İlk başta herşeyi annesinin gösterdiği kadar, öğrettiği kadar bir mağaranın içinde öğreniyor. Ama sonra bir gün dışarı çıkıyor ve gerçek hayatla karşılaşıyor. Gölün ne olduğunu bile bilmiyor. Yürüyüp geçebileceğini düşünüyor içine gömülünce ne olduğunu anlıyor :) hemen orda kodluyor. Nasıl göründüğü ne olduğuyla ilgili herşeyi. Aslında aynı bebekler gibi. Bir sürü insanlar la karşılaşıyor ve onları tanrı diye nitelendiriyor. İyiyi, kötüyü, nerde ne zaman tepki vereceğini herşeyi en baştan öğreniyor. Bir gün sevgiyle karşılaşıyor ve onu kodluyor. Ahh bu köpeklerin sadakati ne muhteşem bişey ya. Kesinlikle okuyun.
