Muğlak bir belleğin bilinçli dışa vurumu tam da bu kitap. Sisler ardında parça parça anılar, anlatıcının kimliksizliği, kendini tekrar eden imgeler, dehşet verici sahneler, hiç susmayan sayıklamalar...
Kasvetli düşünceler, terk edilmiş evler ve gerçekliği kesin olmayan anlar etrafında şekillenen anlatım.
Yazarımız kitabı afyon kullanarak yazmış diyorlar. Bence Afyon etkisinde düşündüğü bir öyküyü berrak bir zihinle kaleme aldı. Puslu hava afyondan olabilir fakat anlatımı bilinçli seçilen imgelerle dolu.
Kitabı irkilerek okuduğum ve anlamak için çok çabaladığımı saklamayacağım. Başlı başına bilinmezliklerle dolu oluşu kitabı anlatmama engel oluyor. Fakat edebi açıdan beni tatmin eden bir kitap. Defalarca okuyup farklı yorumlama yapabileceğim nadir kitaplardan kendisi. Okurken kendini bulmaya çalışan bir yazar olarak düşünmüş ve hikayenin karakterlerini kendi içindeki duygularla imgelediği görüşündeyim. Okuyan bir başkasıyla konuşsam eminim ona da hak vereceğim. Konuşulmalı tartışılmalı bu kısacık metin. Okuyanlar ne hissetti merak ediyorum doğrusu.
Bence tek kelimeyle "kasvet" peki sizce?