Serenad, Zülfü Livaneli’nin okuduğum ilk kitabı ve iyiki de okumuşum. Livaneli çok faklı yönleriyle öne çıkan, deyim yerindeyse beş parmağında beş marifet tanımına uyan bir kişilik. Roman, kurgusu, kendine özgü hikayesi ve karakterlerinin tıpkı bir motif gibi işleyişiyle tüm övgüleri hak eden güzel bir eser. Kitapta geçen olaylar, kimi zaman insanı dehşete düşürecek nitelikte. Kitabı okurken ve sonrasında da bende hakim olan düşünce şu oldu; insanoğlu kadar kendi ırkına düşman, alçak bir varlık daha bu dünyaya gelmedi.
Egemenlerin, insan ve insan hakları üzerine attıkları nutuklarının aslında birer slogandan ibaret olduğunu tekrar tekrar anlıyorsunuz. Çekilen bunca acının, ölen insanların, dağılan hayatların , ödenen bedellerin kimileri için hiçbir anlam ifade etmediğini acıyla idrak ediyorsunuz.
Serenad, Max, Nadia, Maya, Mari ve Ayşe’nin hikayesi olsada, benim için ötekileştirilmiş ve kurban seçilmiş tüm insanların hikayesidir. Okuyan herkesin belleğinde yıllarca yer edinecek nadir bir eser. Kitabın son cümlesiyle bitirmek istiyorum. “Çünkü ancak hikayesi anlatılan insanlar var oluyordu.” Teşekkürler.