"En deli olduğum o yıllarda öğrendiğim şeylerden biri şuydu:İnsan, duvarlarla çevrili, pencereleri parmaklıklı, kapısı kitli, delilerle dolu bir odada bulunabilir, hatta tek başına bir tecrit hücresine tıkılabilirdi, ama içinde bulunduğu oda hatıralarından, ilişkilerinden, olaylardan, bin bir çeşit görünmez güçten oluşuyordu. Bazen delüzyonlardan. Bazen halüsinasyonlardan. Bazen arzulardan. Bazen hayallerden, umutlardan ya da hırstan. Bazen öfken. Önemli olan, gerçek duvarların nerede olduğunun ayrımına varabilmekti."
"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin."
"Bunu öğren, kafana iyice sok, kızım" dedi Nana. "Pusulanın hep kuzeye gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima mutlaka bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma meryem."
"İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır."
Mutlu olmam için illaki insanlara ihtiyaç yok mutlu olmam için sadece kendime ihtiyacım var çünkü bu dünyada beni gerçekten kabullenecek tek kişi gene benim
"Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, o artık iyili değildir; eğer iyiliğin bir sonucu, yani ödülü varsa yine iyilik değildir. Demek ki iyilik, neden ve sonuç zincirinin dışındadır."
Hiç delirmemiş insanlar işte bunu anlamıyor."Sanrıların ne kadar acı verdiğini.Gerçekliğin nasıl hemen şuracıkta,ama erişelemeyecek kadar uzak göründüğünü.Çaresizlik ve hüsrandan oluşan bir dünyada yaşamayı sisifosla kayası"