İçinde birçok öykü barındıran bu eser beni çok şaşırttı! Sabahattin Ali'nin kalemini biliyorum, bayılıyorum, 3 romanını okumuştum. Fakat genel olarak öykü okumayı pek sevmediğim için -kısa kısa oluşları sebebiyle içlerine giremiyorum, sanırım ondan- bu öykü kitabına da minicik bir önyargıyla başladığımı söylemeliyim. Oysa aldı götürdü beni Bayıldım. Bütün öyküleri o kadar hayatın içindendi ki... 3 sayfalık öykü bile beni bütün gün düşündürdü. 'En güzeli şuydu!' diyemiyorum bile
Kitaba adını veren öykü ise Sabahattin Ali'nin karakterine oldukça yakışan öyküydü ve kitabın en sonundaydı. Oradan bir alıntı bırakarak ne demek istediğimi anlatayım. "Sakın tepenize bir Sırça Köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
Tam da olay budur. Elbette devlet, aile gibi etkenler bireyin tepesinde olacaktır fakat bunların hiçbiri 'kutsal' aygıtlar değildir. Saygı çerçevesinde kendinizden vazgeçmeyin sevgili okurlar. Kitapla kalın, özgürleşin.