Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
Öğrendim.
Kendi değerini ya da değersizliğini, başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerine bağlamak son derece sefil bir varoluş biçimi olurdu fakat eğer şöhret yani dünyanın alkışları, içinde kendi değerini de barındırıyorsa bu bir dahinin veya bir kahramanın varoluşundan başkası olmazdı.
Üstesinden gelemediği çelişkilerle başbaşa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz, ama bir şey yapamazsınız.
"Buradaki yaşama biçtiğimiz değeri ne kadar azaltırsak azaltalım, bu dünyaya sadakatle bağlı olduğumuza ilişkin saklı bir hissimiz vardır ve bu dünya hep kalbimize yakın kalacaktır, yalnızca bizim annemiz olarak değil, aynı yazgıyı ve umudu bizimle paylaştığı için de ; yoksa ebedi varlık öteki dünyadaki yaşamı görmemizi engellemese, Tanrı'nın ona verdiği zamana burada kim dayanabilir ve en iyi durumda bile güvenliği, kalıcılığın ve sahici tatminin olmadığı, hafif bir sevincin bile sonradan iğnesini bıraktığı, dingin bir yüreğin bile yaşamın tatlarından hafifçe zehir emdiği ve sonunda bizi toprağa gömen bu dünyayı kim vaktinden önce terk etmek istemez?"
Ama gelişmek istiyorsak toprağın içine dalmalıyız. Onun için sana diyorum ki: Drenthe toprağının içine dik kendini, filizleneceksin, kaldırımın üstünde solup kuruma.
Süreklilik niteliğini özünde taşıyan zamandan kaçabilmenin bir tek yolu vardır insanoğlu için: Arada sırada zamanın akışına gözlerini kapamak ve böylece görüldüğünde bize yabancı , itici gelmesi için onu taşınabilir parçalara bölmek.