yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına
ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı
"Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin diye bu gönül zorla tutuştu..."
Jax ateş gibi yanan bedenini arkama yerleştirerek beni örttü, elleri göğüslerimi kavramak için beni alttan itiyordu. Sıcak aleti popomun kanatları arasında uzanıyordu ve çelik gibi uzunluğunu aralarına iterek hücum etti.
Binbaşı Hakan zamanını bekliyordu. Apacheler havaya ateş açılmadığını ya da bu tür silahların olmadığını düşünerek iyice yaklaşmaya başlamıştı. Gökyüzünde A−10 uçakları da beliriyordu. Ortalık iyice kızışırken tank tümeninin ana kollarının, arkadan yaklaşmakta olduğunu gördüler. Yaklaşık bin Türk askeri ve iki bin sivile karşı on beş bin Amerikan askeri, yüzlerce tank ve hava saldırı aracı karşı karşıyaydı.
"Amputelerin çoğu alışıyor. Zamanla sen de-"
"Ben askerim!" diye bağırdı Rin. "Şimdi ne yapacağım?"
"Ateş çağırabiliyorsun," dedi doktor. "Kılıca ihtiyacın yok ki."
Tabur Komutanı Binbaşı Hakan, havancılara emir verdi. Durmaksızın ateş edilecekti. Havan toplarının belirlenmesi zordu. Bu gerçekleşene kadar tümenin geri çekilmesi için baskı yapacaklardı.
Ve her şey Mehmet'in keskin nişancı tüfeğinden çıkacak bir mermi ile başlayacaktı. Ortalık cehenneme dönmek üzereydi. Çok şiddetli saatler bekliyordu onları, büyük ihtimalle pek çoğu bir daha ülkesini göremeyecekti.
Mehmet, hedefe odaklandı, bedeni yay gibi gerilmişti. İçinden duasını okudu ve ateş edeceği insanın yüzüne baktı. Onun ailesini düşündü. Onun öldüğünü duyduklarında yaşayacakları acıyı geçirdi aklından. Keşke
bunu yapmak zorunda olmasaydım, keşke o kendi ülkesinde olsaydı ve onunla dost olabilseydim, diye düşündü.
Tetiğin boşluğunu alıp hafifçe itti. Bir pof sesi duyuldu sadece. Hedefteki askere sesten önce ulaşan başka bir şey vardı: 7,62 mm çaplı mermi, Teğmen Johan'ın tam yüzünün ortasında patladı.
Uzakta, ta ufukta, ateş yeleli bir atlı, sanki elini uzatıp güneşi tutacakmış gibi, fırlayıp çıkardı, ama sonra, o da fundaların ve karanlıkların içinde kaybolurdu.