Ne olursa olsun, amacımı gerçekleştirmeye kararlıyım. Anlatılması zor öyküme on kere, yüz kere baştan başlamak zorunda kalsam, hep aynı çıkmaza varsam bile, her seferinde yeni baştan başlayacağım.
Selamlar İşte karşınızda son zamanlarda okuduğum en tatlı romcom kitaplarından birinin yorumu
Russ ve Aurora, Russ’un arkadaşlarının verdiği bir partide tanışıyorlar. O akşamki birlikteliklerinden
sonra bir yanlış anlaşılma oluyor ve bu ikili bir süre karşılaşmıyor. Daha sonrasında Aurora’nın çocukluğunun da geçmiş olduğu ve yazı en iyi şekilde değerlendireceğini düşündüğü kampa gittiğinde Russ’la karşılaşıyor. Bu iki karakterinde baba sorunları ve kazanması gereken paraları var….
KURAL 1 KAMPTA AŞK YASAKTIR
Öncelikle Russ ile başlamak istiyorum… AŞIRI TATLI AŞIRI TATLI BİR KARAKTER Muffin lakabına alışmış ve bu lakap ona aşırı yakışıyor Utangaç -ama yeri ve zaman geldiğinde değil- bebeğim Kendini anlatmaya ve dertlerini paylaşmaya alışık olmadığı için biraz zorluk çekiyor ama Aurora bu durumu o kadar güzel idare ediyor kiii… Birbirlerini tamamlıyorlar resmen
Aurora ise annesi ile ayrı babası ile ayrı uğraşan ve zorluk çeken bir kız. Russ sayesinde gerçekten sevilmenin ve değer görmenin ne olduğunu anlıyor Bunu farketmesinin şekli ve süresi cidden beni duygulandırdı
Russ’un aksine kural çiğnemeye bayılıyor Bu da aralarındaki bu durumu idare etme şekillerini okudukça insanı güldürüyor.
Normalde spor romantizminde smut sahne okumaktan karakterlerin duygularını ve aşklarını çok fazla hissedemem ama bu kitapta cidden bütün duygular geçti bana
+18
Smut sahneler var
Ölüm, gözünü Koçbaşı Dağlarına dikmişti çünkü orada aradığı biri vardı; Mortimer.İşçi panayırında çırağı olabileceği bir usta arayan Mort tam gece yarısı olur ve umutları tükenirken aniden Ölüm’ün ortaya çıkışıyla yeni bir iş sahibi oluverir, Ölüm’ün çıraklığını yapacaktır.Zaten ezelden beri oldukça meraklı olan ve evrenin ardındaki mantığı keşfetmeye kararlı olan gencimiz için bu iş cuk oturdu diyebiliriz.
Bir gün Ölüm ile birlikte ilk görevi için yola çıkarak Sto Lat’a giden Mort orada bir prensese aşık oluverir ve zaten ne olursa bundan sonra olur.Ölüm’ün ona verdiği bir sonraki görev prensesi de içerince çırağımız diskdünyada büyük bir etki yaratacak ve tarihi akışı değiştirecek bir hata yapar ve gerisi gelir.
Bu arada ise Ölüm, öldürme işlerini çırağına bıraktığından beri insani işlere ve eğlencelere merak salmış olarak değişik olayların içinde bulacaktır kendisini ama kedi sevgisini hiç yitirmeyecektir.Mort ise insanlık işlerini bırakıp ölümle kol gezince onda da bir takım ilginç değişiklikler yaşanması kaçınılmaz olacaktır, neyse ki Ysabell yanında olacaktır.Peki tarihteki bu büyük değişimin etkileri neler olacak?Ölüm ve Mort’un enteresan usta-çırak ilişkisi nasıl sonuçlanacak?
Ölüm karakteri ilk kitaptan itibaren merakımı cezbetmişti ve çok sevmiştim.Bu nedenle Rincewind’den sonra hemen Ölüm romanlarına başlamak istedim.Anlatmaya gerek yok, yine harikaydı.5 kitaptan oluşan serinin ilk kitabını böylece okumuş ve çok sevmiş bulundum.
Tanri her şeyden önce sabahları ana kızın diledikleri kadar yatakta kalmalarını istiyordu, tereyağla bal sürülmüş kızarmış ekmekleri gövdeye indirip sütlü kahve içtikleri rahat yatakta. Tanrı daha sonra onlara yıkanmalarını, bedenlerini aselbentli iksirle ovmalarını,yüzlerini usul usul kaynayan sütün buharına tutmalarını, içine misk katılmış badem yağıyla saçlarını, maun ağacına batırılmış fırçayla da tırnaklarını parlatmalarını buyuruyordu.Derken büyük bir ustalık isteyen kaşların, kirpiklerin, dudakların, yanakların boyanması başlıyordu.Bütün bunlar bitince öğle yemeği yemek,nargile içmek ve öğle uykusuna yatmak gerekiyordu, güneş ikindiyi boylayınca buhurları yakmak, şurupları yudumlamak ve son olarak da günün en büyük dilimini yaşamaya başlamak gerekliydi. şarkı ve danslarla gece yarısına dek sürecek cümbüş.
"Ama biz askeriz. Unutuluruz."
-"Al bayrağın gölgesi mezarımıza vurdukça biz de yaşarız, devrem. Varsın, adımız unutulsun."
Tam anlamıyla bir genç kurgu romanı olan "Gökçen"in hem beğendiğim, hem de beğenmediğim yönleri olduğunu söyleyebilirim. İlk olarak belirtmek isterim ki "Gökçen", öyle edebi değeri
"Şimdiye kadar intihar, yalnızca toplumsal bir olay olarak ele alınmıştır. Buradaysa, tam tersine, bireysel düşünceyle intihar arasındaki ilişki söz konusu. Böyle bir eylem, yüreğin sessizliğinde, tıpkı büyük bir yapıt gibi hazırlanır. İnsan kendi de bilmez bunu. Bir akşam tetiğe basar ya da kendini sulara bırakır. Bir gün bana intihar etmiş bir emlak yöneticisinden söz ederken, beş yıl önce kızını yitirdiğini, o zamandan beri çok değiştiğini, bu olayın onu “için için yediğini” söylemişlerdi. Bundan daha uygun bir sözcük bulunamaz. Düşünmeye başlamak, için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçta, toplumun fazla bir etkisi yoktur. Kurt, insanın yüreğindedir. Yürekte aramak gerekir onu. Yaşam karşısında uyanıklıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izlemek, anlamak gerekir."