Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.40
Birgül
Birgül
@bibliyofilll
…güzel bir şeye başla. Ama hep güzel olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta. Geç kalmayasın.
Şems-i Tebriz
“Ars longa, vita brevis” (sanat uzun, hayat kısa)
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Mersin
763 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Yazarı bu kitabıyla tanımak güzel oldu benim için önce 1984 ü okumayı düşünüyordum ama bu masalımsı kitabı önce okumanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Kitap hayvanların çiftlikte yönetimi ele geçirmelerinden ve giderek insanlaşmalarından bahsediyor. Domuzların iktidarda olduğu bir çiftlik ve ezilen diğer hayvanlar, özgür olmanın hayallerini kurarken daha sıkı çalışmaları gereken bir yönetimle karşı karşıya gelmelerinin şaşkınlığını yaşayan çiftlik halkı. Velhasıl herkesin kesinlikle okumasını öneririm, insanların da bir yerde o hayvanlara ne kadar benzediğini sizlerde eminim farkedeceksiniz.
Bitirmek için kendimi çok zorladım, beklentimin çok altındaydı. Yazarın Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş kitaplarını severek okumuştum aynı beklentiyle elime aldım bu kitabınıda ama o kadar uzatılmış ki çok sıkıldım okurken. Kitap Abdullah ve Peri adında iki kardeşin hikayesini anlatıyor ama onlardan çok diğer karakterlerin- bence- gereksiz uzun hikayelerine fazlasıyla yer verilmiş. Yazarın ilk bu kitabını olmadığım için mutluyum, eğer Khaled Hosseini kitaplarını okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız bu kitabıyla başlamayın derim.
Doğrusu Kpss den sonra tarih görmek, duymak dahi istemiyordum ve daha önce tarihi anlatan bu tarz bi kitapta okumadığımdan sıkılacağımı düşünüyordum ama şaşırtıcı derecede beni içine aldı kitap. Yazar tarihi hikayeleştirip anlatmış bu da daha akıcı okumamı sağladı.
Kitaptan bahsetmem gerekirse, Kayı Hanı Boyunun reisi Gündüz beye Kaya Şeyhinin müjdelemediyse dört oğlundan biri olan Ertuğrul'un soyundan gelecek olan kişinin Kostantiniye'yi fethedeceğini öğrenir ve olaylar gelişir. Ertuğrul'un Kayı Hanı Boyuyla Söğüt'e yerleşmesinden bahseder ve ondan gelecek olan çocuğu Osmanlı Imparatorluğunun kurucusu Osman mujdelenir.
Keyifli okumalar :)
Okur Takip Önerileri
Platon siyaset felsefesinin kurucusu ve en önemli isimlerinden biri olduğu için okuma zamanım gelmişti bu kitabı. Siyaset Bilimine geçiş yaptığımdan beri her derste adını mutlaka duyarım "Ploton'un Devleti" diye. Kitapta Platon ideal devlet nasıl olur sorusuyla yola çıkar ve hocası olan Sokrates'i konuşturur. Platon'a göre, ideal devlet hem toplumsal değişime kapatılmalı hem de devletin içindeki değişim durdurulmalıdır. Hatta Platon toplumsal değişimi durdurmak için nüfusu sabitlemeyi savunmuştur. Ve devleti Filozofun yönetmesi gerktiğini düşünür. Bu şekilde daha iyi bir yönetim şekli olacağını ve daha iyi bir devletin olacağından bahseder. Benim bahsettiklerim Platonun devletinde olmasını istediklerinin sadece bir kaç tanesi ideal devletin nasıl olacağını uzunca anlatmış, başlarda sıkılsam da ilerledikçe yani devlet şekillendikçe daha keyifli oldu okumak. Daha sonra dönüp tekrar okuyacağım bir kitap kesinlikle.
Kitapta günümüz insanının seyir merakından bahseder yazarımız. Kitabın ilk sayfalarında şöyle bi cümle var "insanların gözleri önünde her Allah'ın günü kadınlar öldürülüyor" evet her gün kadınlar öldürülüyor ama malesef buna dur diyen insanlar neredeyse yok ama izleyen binlerce insan var, hala insanlar bir şeylere dur demek yerine telefon kameralarına sarılıyorlar ne yazık ki. Kitapta da seyir merakının kurbanı önce Güldiyar sonra da babası oluyor maalesef insanlar Güldiyar'ın acısını izlemeye geliyor her gün, saatlerce, onun çektiği acıyı umursamadan hemde. Ayrıca asla sıkılmadan duraklamadan bitiveriyor kitap. Okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim.
Yazarın okuduğum ikinci kitabı ama hepsini okusam da en sevdiğim kitabı olarak kalacak gibi. Çünkü yazarı daha iyi tanıdım diyebilirim nasıl bir çocukluk geçirmiş ve nasıl bir aileye sahipmiş az çok öğrenmiş oluyoruz bu kitapta, özellikle de babasıyla olan sürtüşmeli ve katlanması zor hayatına şahit oluyoruz.
Babalarımız, bazen en kızdığımız, en sevdiğimiz, en çok üzen ve bazen de yerini kimsenin dolduramadığı bir kahraman... Franz Kafka için de bunların hepsiydi babası, ona yazdığı mektupta ona olan sevgisini, hayranlığını, kırgınlığını, kızgınlığını anlatıyor bize. Eminim bir çoğumuzun da babamıza söylemek isteyipte söyleyemediği, anlatmak isteyip anlatamadığı çok şey vardır (bir mektup mu yazsak babalarımıza acaba). Bir aile içinde çocuk ve baba, çocuk ve anne, baba ve anne ilişkileri, kardeşlerin farklı karakterleri ve babalarının hepsine olan ayrı yaklaşımı, görüp belki de yaşadığımız şeyler, sizlerde kitapta kendinizden bir şeyler bulursunuz belki.
Oldum olası bu tarz kitapları sevmişimdir. Şöyle ki elinize aldığınız andan itibaren sizi saran, bırakmak istemeyeceğiniz, kısa ama çok fazla anlam içeren cümlelerden oluşan bir kitap. Çehovla tanışmanın bu kadar kısa ve bir bu kadar etkili olacağını tahmin etmemiştim doğrusu.
Çehov bir taşra kasabasında bulunan akıl hastanesinde eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile hastanedeki adaletsizlikleri, kötü koşulları, hastaların yaşamakta zorlandıkları bu hastane şartlarını görmezden gelen, bu durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmayan Doktor Andreyin hikayesini anlatıyor. Andreyi sohbet etmeye değer, eğitimli, bilgili insanların olmadığı bu kasabada etrafında bulunanların saçma sapan uğraşlarla günlerini geçirmeleri daha mutsuz kılar. Ve görmezden geldiği bu akıl hastanesine yaptığı bir ziyaret esnasında İvan ile tanışır ve böylece hayatının nasıl değiştiğini izliyoruz. Çehov beni bu iki karakter arasında çok bıraktı doğrusu Doktora hak vermedim değil, aptal ve cahil olup kendini çok akıllı sanan insanlarla aynı ortamda bulunmak bile can sıkıcı çünkü. Ama deli deyip geçmemek lazım önyargılı olmayın diyor Çehov.
Hasan Ali Toptaş'ı ilk okuyuşum kendisi çok merak ettiğim bir yazardı kendisiyle iki ay önce tanıştım ve o zaman kitabı alıp imzalatmıştım ama bir türlü cesaret edip okuyamamıştım doğrusu. Gölgesizler kitabı bende en çok merak uyandıran kitabıydı çünkü yapılan yorumları okuyunca fazlasıyla tuhaf bir hikayeyle karşılaşacağımı biliyordum ama bu kadarını bende bekledim...
Kitap gerçekten de bir kayboluş anlatısı; aniden kaybolan bir berberin hikayesiyle başlayıp bunu takip eden kaybolmalar, ölümler, dönüşler, doğumlar, tekrarların tekrarı... Gölgesiz insanların hikayesi.
Fazlasıyla karışık ama okurken asla zorlamayan, akıcı bir kitap Hasan Ali Toptaş gerçekten söylendiği gibi Türkçeyi hakkını vererek kullanan bir yazar, onu(kitaplarını) okumadan ölmeyin.
Portekizli yazar Jose Saramago daha önce çok kez karşılaştım kitaplarıyla ama okumam çok ani oldu ve hayret ederek okudum.
Yazar alışık olduğum tarzın biraz dışında bir yazım tarzına sahip doğrusu. Bu kitapta içerik olarak beni çok şaşırttı, bana şu ana kadar düşünmediğim şeyleri durup düşünme şansı verdi aslında o yüzden okunması uzun sürdü benim için bazı yerleri dönüp tekrar okudum bu belkide yazarı ilk kez okumamdan kaynaklıdır.
Kitabın konusundan kısaca bahsetmem gerekirse ilk insan Adem ve Havva'nın çocukları Kabil'in Habil'i öldürmesiyle başlıyor ve Kabil tanrı tarafından cezalandırılıp alnındaki kara lekeyle farklı zamanlarda farklı yerlerde aslında zaman kavramının pek olmadığı bir şekilde yaşamaya çalışıyor bütün hikaye bu şekilde Kabil'in yaşadıklarını tanrıyla imtihanını anlatıyor da denebilir.
Kitaba bayıldım denemez ama yazarı tekrardan okumayı düşünüyorum tanımaya değer bir yazar bence.
Kısaca bahsetmem gerekirse(kısa olmadı) Bir İdam Mahkumunun Son Günü adında da anlattığı gibi idam kararı kesinleşmiş bir adamın, bir babanın, bir kocanın, bir evladın son günü aslında. Nasıl bir dönem ki idam cezası alan bu insanlar Greve adı verilen meydanda kurulan giyotin sehpası denilen o aletle kellelerini bedenlerinden ayırarak resmen insanların sevinç çığlıkları arasında bu dünyadan ayrılırlar. Evet insanlar bu sahneyi izlemek için meydana saatler öncesinden dolup o insanın kafasının bedeninden ayrılışını izlerler kadınlar, erkekler, çocuklar...
Bir insan ne zaman öleceğini bilirse nasıl yaşar siz hiç düşündünüz mü? Düşünmüşsünüzdür, ama nasıl öleceğinizi bilseniz...
Victor Hugoyla tanışmam geçen yıl Notre Dame'in Kamburuyla olmuştu kitabının etkisi hala üzerimde, okuduğum en güzel kitaplardan biriydi tekrar bir kitabını okumak istedim ve aynı duyguları yaşadım daha kısa bir hikaye bu ama gerçekten olağanüstü bir şeydi. Bittiğinde düşündüren kitaplar her zaman ayrıdır benim için durup düşünürüm, anlatılan zamana giderim hep. Özellikle Paris'in bu kirli geçmişi, Greve meydanı beni her defasında çok etkiler. Ama kimse bu meydanı, bu geçmişi Victor Hugo kadar kusursuz anlatmamıştır.
.
Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların...
Ah dedim sonra
Ah!
Didem Madakla tanışmak nasip oldu sonunda, genç yaşında bu dünyadan göçerken geride sadece 3 kitap bırakmış söylerken ne kadar az geliyor demi ama sadece bir kitabını okuyunca bile bir kitaba ne çok şey sığdırdığını gördüm, ne çok şey anlatmış,
Aziz Nesin-İstanbul Çocuğu..
Yazar 3 yaşlarından 12 yaşına kadar yaşadığı olayları,iyi kötü hayatını anlatmış bize. Otobiyografi türündeki bu kitabında Aziz Nesin'in nasıl şekillendiğini görüyoruz.
Genç ve hasta bir anne, döneme ayak uyduramayan bir babaya sahip olan Nesin'in yoksullukla mücadelesi de denebilir. Çocukluğunu yaşayamamış her zaman yaşından olgun olmak zorunda kalmış kendi küçük yüreği büyük yazar. Onu ne kadar tanıdığınızı düşünüyor olsanız da bu kitabı okuduğunuzda aslında hiç tanımadığınız göreceksiniz.
Böyle gelmiş böyle gitmez, gitmemeli..
Geç bir inceleme oldu ama tarif edilmesi zor bir kitap olduğu için kısaca şöyle bahsetmek istedim.
Ana....
Ezilmiş, insanlığını unutmuş bir Ana... yaşadığı toplum ve yaşam şartları insanların dünyaya at gözlüğüyle bakmasını gerektiren bir hayat ve bu hayatı yaşayan bir kadının geçte olsa bir şeylere uyanması, oğlunun etkisiyle yeni dünyaya kapılarını açan Ana bana çok şey öğretti yeni yılda ilk olarak Anayla tanıştığım için çok mutluyum. Maksim Gorki bize yabancısı olmadığımız bir hikaye anlatmış, bence her şeyiyle okunmaya değer.
