Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Burak İpek

biz ikimiz aynı düzeydeki iki insan değiliz. Ben yukarıya doğru tırmanırken senin bulunduğun katı geçtim ve şimdi de aşağı inerken geçiyorum ve bu asansöre bir kez daha bineceğimi hiç sanmıyorum. Onun için, istersen seninle hemen burada ve şimdi vedalaşalım.
Sayfa 194Kitabı okudu
Reklam
Sonuçta, ne olursa olsun, mezarlığa ve mezarlara ait hiçbir şey umurlarında değildi. Ne ölülerin dirilmesinden ne de hayaletlerden korkuyorlardı. Tek korktukları şey, bayramlarda havanın bozmasıydı. Her bayram, mezarlığın kapısından nehir gibi akan insanların, yağmur yüzünden "Çamurdur şimdi oralar" deyip adını kabristan koydukları hayal dünyasına gelmekten vazgeçmelerinden korkuyorlardı sadece. Bunun dışında ölüleri ve ölü yakınlarını o kadar umursamıyorlardı ki, topraklara gözyaşları eşliğinde bırakılan çiçeklerin saplarını kulaklarının arkasına geçirip bir mezardan diğerine tek adımda sıçrama rekorları kırmaya çalışıyorlardı.
İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sahip, ad koyandı. Evcil hayvanına ad veren bir çocuk ya da sırf kendilerine göre doğuda diye koca bir coğrafyaya Doğu diyen ve bu adı orada yaşayanlara da kabul ettirmiş olan Amerikalı ve Avrupalılar gibi!
Doğru söylüyordu. En azından doğru söylediğini düşünüyordu. Çünkü dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: Umut.
Reklam
"Sen bir fahişesin; benim görevim de seni ve senin gibileri yakalamak. Ülkeyi ve saygm aileleri senin gibilerden korumak. Ama sana karşı zor kullanmak istemem. Belki dalaşmadan anlaşabiliriz. Sana bir lira veririm: tam bir lira. Ne dersin?"
Kızarmış tavuk ve pilav yemek sana zevk vermiyor mu? Bu yumuşak, ipek giysileri giymek sana zevk vermiyor mu? Ya Nil'e bakan bu sıcak, temiz evde yaşamak? Her sabah pencereyi açıp Nil'e, gökyüzüne ve ağaçlara bakmaktan zevk almıyor musun? Bunlar sana yetmiyor mu? Neden daha fazlasını istiyorsun?"
Günbegün çıkmaz bir sokağa sürükleniyorduk hepimiz, hayatta kalmak için asgari olanı yapıyorduk ve bu aynı zamanda azami bir meydan okuma anlamına geliyordu
Şimdi, istatistiksel olarak yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede kul hakkını kutsal bilen bir toplum muyuz? Bunu ele alalım. Çocuk kul mudur? Kadın kul mudur? Çalışan işçi kul mudur? Müslüman olmayan kul mudur? Vatandaş olmayan kul mudur? Aynı mezhepten olmayan kul mudur? Kul kimdir? Basit bir soru.
Sayfa 235Kitabı okudu
Yaşlandıkça mendeburlaşan insanlar vardır hani. Mutsuzluklarının altında yatan sebep budur. Bir de bakar ki, yaşamında kendisi yok; içi bunu hisseder. Ona kızar, buna kızar ama aslında neye öfkelendiğini kendisi de bilmez. Avuçlarının arasından yaşanmadan akıp gitmiş, anlamsız, bomboş bir ömür ... İşte öfkesinin kaynağı budur. Bazıları da vardır ki yaşlandıkça nur yüzlü olurlar. Öyle keyiflidirler ki ... Onların da içi bilir; doya doya yaşanmış, anlamlı bir ömür sürmüşlerdir. Özellikle çocuklara ve gençlere karşı dikkat çekici bir hoşgörü ve sevgi beslerler; "Gençtir canım o, çocuktur o. Bırak çocukluğunu yaşasın, bırak gençliğini yaşasın." Bunları diyen insanlar . . . Nasıl sevilirler değil mi?
Reklam
Kapitalizmin ruhları ifsat eden gözbağcılığı, çalışma ile ihtiyaç arasındaki bağı koparmış olmasıdır. “Yeterli olan, iyidir” düsturu geçmişin küflü sandukalarına kaldırılmıştır artık, verimliliğinin nesnel ölçüsü olarak kazanç artışı belirlenmiştir. Sayılabilir, sayıya vurulabilir olan gerçektir ve başarı artık kazanılan para ve biriktirilen servet miktarı ile ölçülür. Fazla azdan iyidir, daha fazla kazanmayı başaran daha az kazanandan iyidir. Verimlilik en üst düzeye çıkarılmalıdır.
Sayfa 19
İyi ya da kötü başımıza her ne geldiyse bir süre sonra alışırız, başka türlüsü çok zor olurdu bu örnekte olduğu gibi. Kimse bize söz vermedi, hayatın sıkıntısız geçeceğini, sevdiklerimizi günün birinde kaybetmeyeceğimizi söylemedi. Üzülmek, özlemek, acı çekmek doğal ve insani duygulardır. Bu duyguları yaşamakta hiçbir sorun yok. Önemli olan, başına geleni kabullenmen. İyi ya da kötü ben bunu yaşadım, şimdi ne yapacağım, yoluma nasıl devam edeceğim sorusunu sorabilmek.
Sayfa 114Kitabı okudu
Başarısızlığını kişiliğine bağladığında ve hayatta var olmanın tek anahtarının başarılı olmak olduğuna inandığın zaman, hayatın doğal akışı içinde karşılaştığın hayal kırıklıkları senin için deprem etkisi yaratacak demektir. Anlık düşünmek yerine hayatının ortalamasını hesap etmelisin. O an için başarısız oluyor olman belki de sadece hayatının yüzde birini kapsayan bir şey. Büyük resmi değerlendirerek kendine haksızlık yapmamalısın.
Sayfa 106Kitabı okudu
Halbuki insanlar renkler gibi çeşit çeşittir, bazı renkler birbiriyle uyumluyken bazı renkler birbirine pek uymaz, yan yana geldiğinde estetik olmayan bir görüntü ortaya çıkabilir. Bundan dolayı bir rengin diğer rengi suçlaması çok garip olurdu değil mi? İşte bazı insanların seni sevmemesi de tam olarak böyle bir şey; doğal olarak bazı insanlarla kendini çok iyi hissedersin ve onları seversin, bazen de frekansının tutmadığı insanlar olabilir ve karşı tarafı çok fazla sevmeyebilirsin.
"Savaş uzun sürünce insan düşmanına benziyor. Onlar gibi konuşuyor, onlar gibi düşünüyor, onlar gibi davranıyor."
Sayfa 511Kitabı okudu
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.