Türk Klasiklerinden olan” İçimizdeki Şeytan” yazarın o dönemde roman kahramanının kendini ve toplumu sorguladığı bir eseri. Roman yalın bir dille yazıldığı için okuru yormuyor ve arkası yarın izlenimi veriyor dolayısıyla bir çırpıda okunacak kitaplar arasında yerini alıyor.
Aslında kitap biraz o dönemdeki siyasi çekişmeleri anlatsa da “bizi, kendimizi” anlatıyor. Aslında insanın içinde bir şeytanın olmadığını insanın ne yaparsa yine kendi nefis ve arzularıyla kendine yaptığını vurguluyor.
Romanda karakterler çok güzel tahlil edilmiş, o dönem yaşayan insanların çektiği acıları, sevinçleri, beklentileri ve birbirlerinden bekledikleri çıkarları çok güzel ortaya döküyor.
Kitabın yazılmasının üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen o dönemdeki insanlarla günümüz insanları arasında çok bir fark yok. Dahası beklentilerimiz, arzularımız ve çıkarlarımız daha da arttı. Macide gibi karşılıksız, beklentisiz sevenimiz çok az. Emine teyze gibi menfaat için akrabalık ilişkilerini sürdüren çok fazla. Etrafımız Profesör ve Nihat gibi insanlarla dolu. Ama bunların içinde birde Bedri var. Herkesin olmak istediği ya da yakınında tutmak istediği biri.
Romanda anlatılacak çok şey var, keşke liseyi bitirmeden her öğrencinin okuması için bu eseri zorunlu kılabilsek. Gençlerimize karakter tahlili yaparak kendilerini roman kahramanlarıyla karşılaştırma imkânı sunabilsek.
Keşke Sabahattin Ali aramızdan erken bir zamanda ayrılmasa da dünya klasikleri arasına girecek daha fazla eser sunmuş olabilseydi…
İyi okumalar…