'Bir yarın düşleriz hep
bir türlü bugüne kavuşamayan.
Bir zafer düşleriz hep
aslında gerçekleşmesini istemediğimiz.
Yeni bir gün düşleriz
yeni bir gün başlamışken bile.
Kavgalardan kaçarız
uğruna dövüşmemiz gerekse de..'
"Babam ne diyor?" diye sordu.
Ursula, "Çok üzgün," dedi. "Senin öleceğini sandığı için üzülüyor."
Albay gülümseyerek karşılık verdi. "Ona de ki," dedi, "insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."
Hayatını çekingen biri olarak yaşama dostum!!! Çık arenaya, eleştirileri unut, sana verilen günlerin armağanıyla özgürce ve büyük oyna. Hayat kısa, yıllar tıpkı sıcak kumsalda parmaklarının arasından akan kumlar gibi çabucak kayıp gidiyor. Sen parıldamak, yeteneklerini gün ışığına çıkarmak için yaratılmışsın. Hayatta bir tek başarısızlık vardır; o da denememektir... En büyük başarısızlık, en yüce oyunu oynamak istememek, seni ürküten yerlere doğru yürümemektir..."
Neden önce kendimiz dururken başkalarını anlamak isteriz ki!
İyi bir öğrenciysek, benliğimiz üzerine edindiğimiz görgü, bizi adam etmeye yeter de artar bile.
Kişinin kendisi ile olan sorununu halletmesi bütün her şeyi halletmiş olması demektir. Kendisini tanıdığı anda insan bütün insanları tanıyor demektir. Bunun için de insanın kendisini sevmesini bildiği gibi, kendisine kızmasından hakaret etmesinden geçer. Kendisini kendisine anlatmalı, kendisine yabancı olmamalı insan...
” Bir zamanlar, ayaklarının kırkını da müthiş bir hünerle kullanarak çok güzel danseden bir kırkayak varmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu kırkayağın dansını izlemeye gelirler ve her seferinde onun dansedişine hayran kalırlarmış. Ama onun bu dansedişini beğenmeyenler de varmış. Bunlardan biri de kurbağaymış… Ne yapsam da kırkayağın böyle güzel dansetmesini engellesem diye düşünüp duruyormuş. Güzel dansetmiyorsun dese olmazmış. Ben senden daha güzel dansederim dese hiç olmazmış. Düşünmüş, taşınmış, güzel bir plan hazırlamış. Oturup kırkayağa bir mektup yazıp, göndermiş. ” Eşi benzeri olmayan saygıdeğer kırkayak kardeşim ! ” diye başlamış mektuba ” sizin benzersiz danslarınızın naçiz bir hayranıyım. Müsaadenizle sizden şunu öğrenmek istiyorum. Nasıl böyle güzel dansedebiliyorsunuz? Acaba önce 13.sol ayağınızı, sonra da 27. sağ ayağınızı atarak mı dansa başlıyorsunuz? Sonra da 11.sağ ayağınızı kaldırıp, 35.sağ ayağınızı mı indiriyorsunuz? ” İmza naçiz hayranınız kurbağa.
Kırkayak mektubu alır almaz nasıl dansettiğini düşünmeye başlamış. Önce hangi ayağını attığını? Ondan sonra hangi ayağını kaldırdığını… ve sonunda kırkayak dansetmeyi bırakmış…
Bu bize aklın yaratıcılığı nasıl engelleyebileceğini gösteren güzel bir örnek. Bazen kulaklarımızı tıkamalıyız ve isteklerimizi, hayallerimizi yüceltmeliyiz....