Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Demosthenes
Hiçbir şey kendini kandırmak kadar kolay değildir. Her insan arzu ettiği şeyin doğru olduğuna inanır.
Sayfa 144 - Beyaz Yayınları, pdfKitabı okuyor
Katman: 1.3
Dün ne halt ettim? Gelin bi' göz gezdirelim (Kendi kendime konuşuyorum). Arkadaşımın yanına ofise gitmiştim. Akşama doğru çıkmaya yeltendim. Merdivenlerden indim ve çıkışa doğru giden o koridorda ilerlemeye başladım. Akşamları koridor karanlık oluyordu ve herhangi bir ışıklandırma yoktu. Tam çıktığım esnada, çıkışın solundan içeriye doğru bir
Reklam
260 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Varlık zamanın özüdür." vs "Zaman varlığın özüdür."
Martin Heidegger
Martin Heidegger
'in 1927 yılında yazdığı Magnum Opusu '
Varlık ve Zaman
Varlık ve Zaman
'; filozofun nezdinde henüz miâdını doldurmamışken, onun ışığında
Immanuel Kant
Immanuel Kant
ve
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
felsefeleri hakkında kritiklerini ders notları olarak oluşturmaya başlamıştı. İşte bu kitap da Heidegger'in Hegel'in en meşhur -ama onu kapsayan
Mantık Bilimi (Büyük Mantık)
Mantık Bilimi (Büyük Mantık)
ve
Mantık Bilimi (Küçük Mantık)
Mantık Bilimi (Küçük Mantık)
eserleri kadar
Hegel’in Tinin Fenomenolojisi
Hegel’in Tinin FenomenolojisiMartin Heidegger · Alfa Yayınları · 202050 okunma
Pek çok Longevity doktoru, spor merkezli yaşam tarzına sahip kişilerde kasın yaşlanmaya oldukça direneceğini düşünüyor. Bu düşünce bir yere kadar doğrudur ancak ben bunun abartıldığını düşünüyorum. Egzersiz başlı başına bir Longevity silahıdır. Ama kas miktarının artmasıyla doğru orantılı olarak gençleşildiğini düşünmek biyokimyada tam anlamıyla karşılık bulmaz.
Yeni Bir Annelik Makamı Daha
Oğlum uykuya daldıktan, nefesi derinleştikten, tatlı karnı ağır ağır bir şişip bir indikten sonra, kolumu üzerinden usulca sıyırıp doğruldum, kalktım. Gıcırdamasın diye usta bir kıvraklıkla çabucak açtım kapıyı, dilini yavaşça yerine oturttum çıktıktan sonra. Salonun solda kalan duvarına yaslanmış yeşil çantanın içinde, ertesi günkü ders programına göre akşamdan hazırlanmış defterler, özenle yapılmış ödevler… Yemek masanın altında silgi tozları, kırılmış uçlar, yere düşüp içi dağılmış bir kalemtraş… Sandalyede kareli bir defterin yırtılmış sağ üst köşesi, belki sol alt. Ev yine, insanın saklandığını sandığı her şeyle hınca hınç dolu. Bir çanta bir sırta nasıl bu kadar yakışır, yavrum koca oğlan oldu. Çeke çeke sürüyerek bir umudun zeminine muhakkak oturttuğumuz ne kadar kadar beyhude çaba varsa, bir sigara yakıp uzun uzun düşünmek için mutfağa doğru yürüdüm. Annelik bunun içindir, unutmamalı, belki tek başına kadınlık bunun için. Usul adımlarla vardığım mutfak kapısının eşiğinde, antre duvarına kısmen boyasa da öteye güç getiremeyen zayıf bir ışık… Altında, çoktan uyudugunu sandığım ANNEM… Kalbini yanımızdan usulca sıyırıp kalkmış meğer, öylece oturup her şeyi başa sarıyor. Ses etmeden bakarken bir süre, beni de bir ANNEnin doğurduğunu hatırladım. Döndüm, sıramı bugün ona verdim. Bir eve iki ANNE fazla geliyor, bunu en iyi ben bilirim.
Sayfa 48 - KüsüratKitabı okuyor
Yaşam ölümle lekelenmişse ve ölüm yaşamı reddediyorsa, in­ sanın oluşunun bir anlamı var mıdır? Var oluşla ilgili dokunaklı olan şey de budur. Şeyler hayat içerisinde, hayata göre bir ereğe/sona sahiptir. Bu içkin bir erektir. Günümün, planlarımın bir anlamı vardır. Anlamı olmayan, bütündür. O zaman benim hayatım başkaları için bir şey ifade
Sayfa 25 - MonoKL Yay. 1. Baskı: Temmuz 2012Kitabı okuyor
Reklam
Bir dua, ruhunun derinliklerinden, dudaklarına doğru yükselmeye cesaret ediyordu. Bir anda her şey geçecek, büyük karanlık, büyük bir hiçlik... Hiç bir şey hissetmemek, bir şey düşünmek zorunda olmamak, hemen ve beklenmeyen son, uyanmak gibi, kabustan kurtulmak gibi...
Mutasyona uğruyorduk. Yeni biçimimizi tanımıyorduk. ... Gece başımızı gökyüzüne kaldırdığımızda Ay'ın, enginliğini ve fokur fokur kaynayışını içimizde hissettiğimiz dünyanın, milyarlarca insanın üzerinde, her zamanki yerinde parladığını görüyorduk. Bilinç, gezegenin tamamını içine alarak diğer galaksilere doğru genleşiyordu. Sonsuzluk muhayyel olmaktan çıkıyordu. Tam da bu yüzden, günün birinde öleceğimizi düşünmek tasavvur edilemez geliyordu.
Sayfa 209 - can çağdaş 7. baskıKitabı okudu
Derinlik gerektiren her şey zarar görüyor. Yüzeye doğru çekilip duruyoruz.
Bu değişim bizi nasıl etkiliyor peki? Bu soruyu sorduğumda gülümsüyor Sune. "Süratin insana çok iyi hissettiren bir tarafı var. Buna bu kadar gömülmüş hissetmemizin bir nedeni harika bir şey olması, değil mi? Bütün dünyayla bağlantı içinde olduğunuzu, herhangi bir konuda olup biten her şeyi öğrenebileceğinizi hissediyorsunuz." Gelgelelim maruz kaldığımız enformasyon miktarında ve bu enformasyonun geliş hızında meydana gelen muazzam artışın bir bedeli olmadığını söylüyoruz kendimize. Bu bir yanılgı: "Çok yorucu hale geliyor." Daha önemlisi, "her türlü boyutuyla derinliği feda ediyoruz." diyor Sune. "Derinlik için zaman gerekiyor. Derinlemesine düşünmek gerekiyor. Her şeye yetişmeniz, her dakika e-posta göndermeniz gerektiğinde derinliğe ulaşacak zamanınız olmuyor. İlişkilerde derinlik için de zaman gerekiyor. Enerji gerekiyor. Uzun zaman aralıkları gerekiyor. Kendinizi adamanız gerekiyor. Dikkat göstermeniz gerekiyor, değil mi? Derinlik gerektiren her şey zarar görüyor. Yüzeye doğru çekilip duruyoruz."
Bunun peşinden, bir önermenin doğru ve kesin olması için gereken şeyi genel itibariyle inceledim; zira mademki öyle olduğunu bildiğim bir tanesini buldum, bu kesinliğin neden oluştuğunu da bilmem gerektiğine kanaat getirdim. Ve düşünüyorum o hâlde varım'da, düşünmek için var olmak gerektiğini çok açık görmem dışında, hakikati dile getirdiğime beni temin eden hiçbir şey bulunmadığının farkına vararak, çok açıkça ve çok seçikçe kavra- dığımız şeylerin dosdoğru olduğunu genel bir kural edinebileceğime; ama sadece, seçikçe kavradığımız şeylerin hangileri olduğuna dikkat göstermede bir sıkıntı bulunduğuna hükmettim.
Reklam
sanki hiç yokmuşum gibi yapamayacağımı; aksine, başka şeylerin hakikatinden şüphelenmeyi düşünüyor olmamdan, var olduğum sonucunun çok apaçıkça ve çok kesin surette çıktığını; halbuki sırf düşünmem sona erse, her ne kadar tahayyül ettiğim/imgelediğim şeylerin hepsi hâlâ doğru olsalar bile var olduğuma inanmam için hiçbir gerekçem kalmayacağını görerek şunu bildim: ben, bütün özü ya da tabiatı/fıtratı sırf düşünmek olan ve var olmak için ne herhangi bir yere ihtiyaç duyan, ne de herhangi bir maddî şeye tâbi/bağımlı olan bir cevherdim. Öyle ki bu "ben", yani sayesinde neysem o olduğum ruh,bedenden tamamen farklıdır ve dahi tanınması/bilinmesi bedenden daha kolaydır ve artık beden olmadığında bile, tastamam neyse o olmasından bir şey kaybetmez.
“Ben kendim iyi insan olmayı isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile, ancak kötülükleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim. Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır. Çünkü dünyada bir insanın başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirlerine yardım hissi mevcut bulunduğuna göre, sadece kendini düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler. Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız.”
Sayfa 11 - Yapı kredi yayınları 19.baskıKitabı okudu
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Ulus, tarihin ancak devletlerin yıkılma ve çökme gibi kargaşalarında kaydettiği çok önemli ve tehlikeli anları yaşıyordu. Böyle anlarda, şansını ve kaderini kendi eline almakta aymazlık gösteren ulusların gelecekleri karanlık ve felaketlerle doludur. Türk ulusu bu gerçeği anlamaya başlamıştı . Bu anlayışının sonucu olarak, kurtuluş ümidi veren her içten işarete koşmaktaydı. Ancak bir toplumun uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve eğitiminin etkisinden bir günde, bir yılda kurtulup özgür kalabilecegini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir. Bu sebeple durumu ve gerçeği bilenler , ellerinden geldiği kadar bağlı bulundukları ulusu aydınlatıp yol göstererek, ona, kurtuluş hedefine yürümekte önderlik etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.