Yunan mitolojisiyle harmanlaşmış güzel bir kitap. Şahsen ben Yunan mitolojisine o kadar meraklı değilim ve daha önce pek kitap okumamıştım bu konuyla ilgili ve çok beğendim. Kitap tanrılar tarafından dışlanmış, kimsenin varlığını umursamadığı tanrıça Kirke'nin hikayesi. Olymposlu tanrıların, ölümlülerin, titanların, efsane savaşçıların, nympaların dünyasında geçtiğinden dikkatli okumakta fayda var. Bu mitolojik masalsıya elbette büyüler de eşlik ediyor.
İyiliği ve kötülüğü, sevgiyi ve nefreti, güveni ve güvensizliği, insanın sonu olmayan bir savaşının yapılandırılmış hâlininin anlatımıdır Kirke'nin yaşam öyküsü. Bir bireyi içsel değerlere ve daha güçlü bir hiyerarşik sisteme sokmanın, ona bir sınır çizmenin ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir. Kitap konusu itibariyle dikkate alındığında hiçbir noktada, anlatısında, çarpıcı, saldırgan bir tutum ya da “aşırı” feminizme düşmeyerek, edebiyatın olması gerektiği çerçevede, tanrılar katındaki kadın erkek ayrımını da ele alır. Kadının kendi yoluna gitmesine, modern görünmesine ve kadın olmanın zarifliğine de ufaktan değinir.
Kitaptan kendimce çıkardığım ders şu ki: ölmek ne büyük nimetmiş aslında. Tek başına, koca adada asırlarca yaşamak ne kadar zormuş, en sonunda ölmeyi diledi resmen. Ölümsüz olmanın cazibesi olmadığını gösterdi.
Ve kitabın betimlemeleri o kadar şahaneydi ki sanki fotoğraf karesi gösteriliyor gibiydi. Keşke filmini çekseler de izlesek.