Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
Ece B.
Ece B.
@ecebs
Kitaplar benim evim…
İş Analisti
Lisans
İstanbul
64 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
"Ne olacak, toprak insanı topraktan, deniz insanı da sudan yaratılır. Topraktan olanlar toprağa dönerler, sudan olanlar akıp denize karışırlar."
Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın bildiğimiz adıyla Halikarnas Balıkçısı'nın hem ilk yazdığı benim de ilk okuduğum eseri. Deniz tutkunu olan ben için bu kitaptan başlamak çok anlamlı oldu.
Denizci çocuğu olan Mahmut'un, babasının tüm engellemelerine karşı denizci olmak için yaptıklarını anlatan, bir solukta okuyacağınız, okudukça burnunuza denizin, balıkların ve süngerlerin kokusu dolacağı, gözünüzün önünden Bodrum'un gitmeyeceği bir kitap. Ayrıca denizci insanın yaşadığı zorluklar, kayıplar o kadar güzel bahsedilmiş ki en derininizde hissediyorsunuz bu duyguyu.
Bu kitaba bir şarkı eşleştirmek isteseydim Zülfü Livaneli'nin Bulut mu olsam şarkısı derdim:
Bulut mu olsam?
Gemi mi yoksa?
Yosun mu olsam?
Balık mı yoksa?
Ne o, ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı, oğlum
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla
Bulutuyla, gemisiyle
Deniz olunmalı, oğul...
Kitaplar benim evim, sığındığım bir liman.
Bu kitap gerçekten kitaplara, okumaya ve aşka dair bir kitap. Kitap bir solukta okunup bitiyor ama sizde bıraktığı etki bir süre devam ediyor.
Kitapta kendime dair çok şey buldum. Kitaplara olan düşkünlüğüm onlarla kurduğum ilişki, evimde kitaplarıma ayırdığım kısımlar... Bu kitapta bir bibliyomanın hayatına ortak oldum. Onunla ne kadar ortak yanımın olduğunu keşfettim.
Eğer kalın kitaplar arasından biraz nefes almak isterseniz ve gerçek bir kitap severseniz okumanızı öneririm.
Babalar ve Oğullar... Tanrılar ve Oğulları...
Babaların ve Tanrıların görevleri aynı mı? Bu düşünceler ışığında akıp giden bir Ahmet Ümit eseri.
Berlin’de başlayıp Bergama’da son bulan eser, mitoloji ve polisiyenin bir araya gelmesiyle sürükleyici bir hal almış. Kitaba ilk başladığımızda baş komiser Nevzat’ı beklerken sizi Berlin emniyet müdürlüğü baş komiser Yıldız Karasu karşılıyor.
Kitabı okurken Ahmet Ümit’in diğer tüm eserlerinde olduğu gibi katilin kim olduğunu tahmin etmeye her sayfada ediyorsunuz. Tabii ki yine her zamanki gibi sonunda inanılmaz bir sürpriz ile yanıldığınızı anlıyorsunuz.
Kitabın en sevdiğim yanı mitolojinin çok güzel bir şekilde anlatılması ve kitabın sonunda güzel bilgiler edinmiş oluyorsunuz. Ayrıca Almanya’da insanların yaşadıklarına da çok güzel değinmiş. Özellikle işçi olarak gidenlerin yaşadıkları sizi etkiliyor.
Teşekkürler Ahmet Ümit bize böyle güzel bir eser ile tekrar buluşturduğun için.
Okur Takip Önerileri
Selam herkese. Bu sefer size Barış Bıçakçı’nın Bizim Büyük Çaresizliğimiz kitabı ile geldim. Yazar ile bu kitapla tanışmış oldum.
Gençliklerinden beri çok yakın arkadaş olan ve beraber yaşayan Ender ve Çetin’in hayatlarına yakın arkadaşları Fikret’in kız kardeşi Nihal’in de onlara ev arkadaşı olmasıyla başlıyor hikayemiz.
Bir kaza sonucu anne ve babasını kaybeden Fikret Amerika’da yaşadığı için okulu bitene kadar kız kardeşi Nihal’i, Ender ve Çetin’e emanet ediyor. Bu iki yetişkin arkadaşın aynı kıza aşık olmasıyla da hikayemiz sürüp gidiyor.
Kitabın anlatımı son derece samimi. Kitabı okurken sanki Ender karşınızda ve hikayeyi size anlatıyor. Hikayeyi okurken kah gülüyorsunuz, kah hüzünleniyorsunuz ama muhakkak bir yerlerden kendinizden bir parça buluyorsunuz. Biraz kafa dağıtmak için okumanızı önerebileceğim bir kitap.
Alıntı: Zaman sensin zaman kadındır...
Kısmi polisiye eser. Kitabın ilk sayfasında bir cinayet olacağını
öğreniyorsunuz. Yani kitap sondan başlıyor.
Kitap yazarın küçüklüğünü geçirdiği kasabadaki bir namus cinayetini ele alıyor. Eserde yazar, herkes tarafından işleneceği bilinen bu cinayetin göz göre göre nasıl aslında nasıl olduğunu ele alıyor.
Kitap inanılmaz bir konsantrasyon gerektiriyor. Kısa bir kitap olmasına rağmen okurken
çoğu zaman ilerleyemediğimi farkettim. Ama ne kadar ağır ne kadar yavaş ilerlesede beni etkiledi. Namus adı altında işlenen cinayetler hala ülkemizde de olurken ve kimse ses çıkartmazken, kitapta geçen kasabadaki insanlarında buna sessiz kalması da bir eleştiri konusu olmuş kitapta.
Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar.
Deniz üstü köpürür hey canım rinna nay rinna rinna nay
Kayığa da binsem götürür hey canım hey
Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Bir güzelden ötürü hey canım hey
Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay
Ecel geldi erkenden hey canım hey...
Zülfü Livaneli'den yine harika bir eser okudum. Balıkçı ve Oğlu...
Kitabın her satırında, her sayfasında kendimi bir balıkçı kasabasına atma isteği hiç bitmedi. Her bir cümlede o ortamı yaşadım.
Kitap, oğulları Deniz'i denizin ellerinden aldığı balıkçı Mustafa ve eşi Mesude etrafında süren ama bir çok acı gerçeğe dayanan bir hikaye. Her gün gözümüzün önünde gerçekleşen, haberlerde okuduğumuz acı gerçekler. Mültecilerin dramı, doğanın katli, kadınlar üzerindeki baskı. Bu kitapta her satır bir gerçek içeriyor.
Toparlamam gerekirse, kitabı okumaya başladığınızda kendinizi o küçük balıkçı kasabasında yaşayan insanlarla beraber buluyorsunuz. Bir solukta bitiyor kitap ve kapağını kapattığınızda gözünüzde akmayı bekleyen yaş damlayıp gidiyor. Teşekkürler Zülfü Livaneli...
“Güneş, ay ve gerçekler uzun süre saklanamaz.”
Selam herkese. Size Mahfi Eğilmez’in Inferis adlı polisiye kitabı yorumuyla geldim.
Bir cinayet ile başlayan olayın komiser ve maliye müfettişinin farklı yollarla soruşturması ve birbiriyle olan bağlantıların birleşimiyle olayların çözümlenmesi ile daha önceki okuduğum polisiye romanlardan farklıydı. Mahfi Eğilmez bu eserini kendi alanı ile harmanlayınca keyifli bir kitap ortaya çıkmış.
Kitap ortalara gelince iyice akıcı bir hal alıp merak uyandırmaya başlıyor. Olaylar Ankara, İstanbul ve İsviçre’de geçiyor. Özellikle İsviçre kısmında değinilen tarihi yer ve olaylarla bir hoşluk katılmış. Ayrıca kitap içerisinde ki kitap önerileri ile yeni okunacak kitaplar ekledim listeme
Kitabın içeriğine inmeyeceğim. Ama kitabı eğer ki polisiye seviyorsanız muhakkak okumanızı öneririm.
“Açık bir gerçekten daha aldatıcı bir şey yoktur.”
"Hayat seçimlerle doludur. Seçim yapmak zorunda kaldığın anlarda geçmişi unutma ve havadaki cesaret kokusunu duy."
Evet güzel bir maceraya hazır mısınız? Bilim kurgu olarak okuduğum ikinci kitap Aricon ve keyif aldım. Bol maceralı akıcı bir kitap.
İki kardeşin, babalarını kurtarmak için şifreler çözerek paralel bir evrende yapay zekalarla olan maceralarını okurken bir fizikçi olarak eğlendim ve bir o kadar da heyecanlandım.
Kitap biraz daha genç arkadaşlara hitap ediyor gibi geldi ama bende sevdim. Bilim kurgu seven kişilere öneririm :)
Dostoyevski’nin bu kitabı 25 günde yazdığını söyler herkes ve hatta kitabın baş karakteri Aleksey Ivanovic yazarın kendisi olduğunu da söylerler.
Mekan değil ama karakterlerde biraz karmaşa yaşadım. Bazı karakterler tam otururken bazısı pek oturmadı. Betimlemeler az olduğundan hayal etmek zor oldu. Sanırım bu da kitabın kısa sürede yazıldığından sebep olabilir
Kitapta insanın içindeki hırs ve tutkunun onu nasıl ele aldığını çok güzel bir şekilde anlatmış. Hırslarımızın bizi nasıl yönlendirdiğini çoğu zaman farkedemeyiz ama bu kitapta bunu yazar en şeffaf haliyle anlatmış. Bu hırs, tutku her şey olabilir. Sadece kumar değil. Aşk, iş veya daha bir çok konu. Bir de kitapta beni “Babaanne” karakteri çok etkiledi. Çünkü hırsın yaş, cinsiyet ve hastalık dinlemediğini gösteren en güzel örnek.
Kitap anlatım dili olarak çok akıcıydı ve çok kısa bir sürede rahat bir şekilde okunabilecek bir kitap. Hırslarınızın, tutkularınızın ölçüsünü iyi belirleyin. Sizi ele geçirmesine izin vermeyin.
Aslında fazla söze gerek yok. Anlatım, betimleme sizi alıyor o zamana o mekana götürüp bırakıyor. O insanlarla siz sohbet ediyorsunuz sanki. Anadolu'ya bakış açınız tamamen değişiyor.
Jüpiter aşkına ben bu kitabı neden bu kadar geç okudum hem de bir fizikçi ve robotlara olan merakıma rağmen.
İlk robot hikayesi olan "Robbie"yi 1939 senesinde yazan Asimov'un neden bilim kurgunun öncülerinden olduğunu
kitabı okudukça anlıyorsunuz. Isaac Asimov'un, Üç Robot Kanunu yazmadan devam etmek istemiyorum:
1. Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
2. Robotlar, Birinci Kanun'la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
3. Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun'la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
Bu yasa insanlarla robotlar arasında ki çizgiyi belirleyerek yapılmış ve kitapta bu yasalara değinerek sürüp gidiyor.
Ben, Robot 9 farklı hikayeden oluşuyor. Hikayeler birbirinden bağımsızmış gibi görünüyor ama hepsi kendi içinde bağlantılı.
Asimov'un robotları ne insanların kibirlerini temsil ediyordu, ne de azınlık gruplarını temsil ediyordu. Onun için robotlar
mühendislikte kullanılan cihazlardı ve birer araçlardı. İnsanlığa hizmet eden araçlardı.
Kitap o kadar güzel o kadar keyifliydi ki söylenecek çok şey var ama büyüsünü kaçırmak istemiyorum. Ben bilim kurgu sevmem diyen bir insanı bile içine alacağını düşündüğüm bir kitap.
Hatırla Bir Savcının Anıları kitabıyla Su Tunç 2020 Kristal Kelepçe İlk Polisiye Roman Ödül'ünü aldı. Kitabı okudukça ödülü hakettiğine her sayfada emin oluyorsunuz.
Kitap sizi içine inanılmaz alıyor ve merak içinde okuyorsunuz. Kendinizi tahmin yapmadan alıkoyamıyorsunuz. Kurgusu çok güzel yapılmış. Gerilim, merak, sürükleyicilik
her şeyi barındırıyor.
Polisiye sevenlere kitabı öneririm.
Kitaba dair sadece tek eleştirim ki belki yanlış biliyorumdur; Savcının ve arkadaşının cinayet büroda çalışan polisler gibi delillerin, şüphelilerin peşine düşmesi, gizli araştırmalar yapması
biraz gerip geldi. Bizim bildiğimiz savcılık makamındaki görevliler bunu yapmıyor diye biliyorum.
Ama bunun dışında hiç bir kusur bulamadım. Metinin akıcılığı hiç azalmadı. Bölümlere ayrılması ise sizi kesinlikle sıkmıyor. Tersine her bir bölüme merak ederek geçiyorsunuz.
O bölümler bir nefes alma molası gibi olmuş.
Söylenecek çok şey var ama çok ipucu vermek istemiyorum. Kısaca kitabı çok beğendim ve polisiye seven herkese öneririm :)
Dere kenarında balık tutan çocukların bir ceset bulması ile başlayan ve bulunan her ipucu ile olay içerisinde farklı olaylarında ortaya çıktığı bir dönem polisiyesi. İdris Bey için Türk usulü Sherlock Holmes diyebiliriz. Fazla ipucu vermeden devam edeyim.
Kitap en başından merak uyandırıyor. İpuçları çözüldükçe merakınız inanılmaz artıyor. Bu süreçte akıp gidiyor. Ama sonlara doğru sanki fazladan uzatılmış detaylara aşırı inilmiş geldi.
Kitapta hoşuma giden olay çözümünde katili çok farklı beklerken bambaşka şekilde sizi şaşkınlığa uğratan bir sonuca bağlanması oldu. Vay bee dedirtti.
Tünel Operasyon: Kunduz Avı ...
Yazarın ilk kitabı ve bence devamı gelmeli. Polisiye romanları çok severim ama genelde polisiyeler cinayet üzerine yazılır. Serdar Uzunyol bu tabuyu yıkmış ve harika bir kitap meydana çıkartmış. Anlatım dili, detaylar sizi sürüklüyor ve kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. İşlenen konuya dair detaylar çok profesyonelceydi. Büyük bir hırsızlık olayı ve polis teşkilatının titizlikle çalışması. Söylenecek çok güzel cümleler var ama bence sizler okuyun. Çünkü inanılmaz keyif alacaksınız. Polisiye benim için artık sadece cinayet değil. Bunu yıktığınız için teşekkür ederim Serdar Uzunyol.
Okuyun
Okutun...
