Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Elif Özman
Elif Özman
@eliffozman
En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretle olur.
Öğretmen
lisans
Kayseri
1999
155 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Defaatle açıp açıp okunması lazim gelen bu eseri (ikinci okuyuşum ve tekrarım sonrası) Türkiye Cumhuriyeti'ne zemin olan eylemin ve felsefe programının gereklilikleriyle bağdaştırıp okuyup kavranmasını sağlamak ancak mümkün oluyor. Türkçülüğü sistemleştiren sosyoloğumuza göre üç safha vardır:
Türkiyecilik, Oğuzculuk, Turancılık. Dilde daima
İki bölümden oluşan eserde tren istasyonundan itibaren başlayan ve bilinmezlik diyarına doğru giden,kasaba hakkında olan düşüncelerin kavramlarına, izleklerine şahitlik ediyoruz. Bunların başında "korku" geliyor. Bunun nedeni de zamanında Yaşar Kemal'in Kayseri'de askerlik yaptığı dönemde kaya ile ilgili anısının eserine yansımasıdır. Korkunun devamında ise halktan olan kişilerin diyalogları, gerçek ya da gerçek dışı unsur mu merakını da okura hissettiren yazarımız kuşların metaforundan yola çıkarak gerilimi de yer yer artırmıştır. Kararsızlığın ve duyguların insanlar üzerindeki tercihleri, zihne yansımaları bizleri de düşündürmeye devam ederek az sayfada çok soru işaretleri ile baş başa bırakıyor.
Yaşadıklarına sahip çıkarak toplumsal düzenin ilişkileri, etkileri ve dönemin hareketlerini, çıplak anlatımıyla otobiyografi - kurgu ikilemiyle hissettiren yazarımız; ilk romanında geçmişini bir ölü olarak görür. Dolaysız, açık ve net anlatımıyla edebî kaygı gütmemiş olmasına karşın çocukluğunu ve gençliğini; İstanbul'un farklı hastanelerinin psikiyatri kliniklerinde kaldığı zamanları, ev hayatını, kendisiyle konuşurcasına anılarına sığınarak kaleme alır.
Her ne kadar yaşadığı şehirden uzak kalsa da "Soğuk Geceler" onun yanı başındadır, uzaklaşamaz...
Okur Takip Önerileri
Akıl Çağı, Özgürlük Yolları üçlemesinin ilk kitabıdır.
Felsefenin bireyselcilik ve toplumsallık arasında kaldığı dönemde, İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasına az kala bu yaklaşmanın oluşturduğu ortam; baş karakter olan Mathieu üzerinden varoluşsal sorunlar ve karakterler üzerinde kimlik arayışının yansımalarıdır.
Dış dünya ile içselleştirilmiş ruh hâli arasında sıkışıp kalmış olmanın verdiği çatışmalar ve bundan yola çıkılarak yapılan "tercihler" farklı kavramlar üzerinden bizi daha çok düşünmeye sevk ediyor.
Sartre varoluş özden önce gelir derken insanın kendi yaşamını "kendi kararları ve tercihleriyle" vermenin vurgusunu yapar çünkü "kim" olacağını belirleyen unsur budur. Bu üçlemenin ilk kitabında da bireyde etkisi olan yıkımlar, tercih ve arayışlar birçok eylem üzerinden farklı karakterlerle yansıtılmış.
Sartre'ın varoluşa anlam kazandırma yolunda olaylara döktüğü arayışların muhteşem boyutu, özgür olma yolunda içsel çatışmaları başka hangi noktalara getirecek, devamı nasıl ilerleyecek merak ediyorum.
Baş karakter Esther, annesi başta olmak üzere diğer kadınlarla olan ilintilerini,ataerkil toplum yapısına dair olan düşünceleri, toplumun anneye yüklediği anlamları yaşadıkları üzerinden eleştirmektedir. (Yazarın hayatını bilerek okumak direkt çoğu bağlantıyı nasıl özümseyerek ortaya koyduğunu size gösterecektir)
Esther'in baş kaldırısı, içsel sorgulamaları, kimlik rolleri ve birçok düşünce...Tezer Özlü sevdiğimden çoğu yer onu anımsattı. Benlik sınırlarını Sylvia otobiyografik olarak aslında bize hissettiriyor.
Dünya edebiyatında temel taşlar arasında sayılabilecek olan Madame Bovary, Flaubert'in ünlenmesinde etkili olmuştur. İlk yayımlandığında ahlaka aykırı olduğu düşüncesiyle dava edilmiş, günümüzde ise çok okunanlar arasında yerini koruyor. "Ona göre roman yazmak bilim yapmak gibidir. Sanat; dünyanın aynasıdır, insan ruhunun yansıdığı
Bir sevginin nasıl masumca olabildiğinin etkisini hissettiren eserlerden biri oldu örneğin Werther dua etmek istiyor ama edemiyor çünkü sevdiği kadın Lothe başkasına ait ona göre; duasında bile bencillik etmeyen bu adam neler yaşıyor, neler hissediyor... Karşısına çıkan insanlar bize Werther'in kişiliğini görmemizi de sağlıyor. Akıl hastası biriyle karşılaştığında onda öyle bir etki bırakıyor ki bahtsızlığına içerliyor. İnsan, kaderinin akıl sahibi değilken mi ya da akıllarını yitirdikten sonra mı, mutlu olmak mümkün olabilir diye sorguluyor.
Bütün her şeyin kaynağını yürekte görüyor. Bütün gücün, mutluluğun, kederin... " Ah bildiklerimi herkes bilebilir yüreğim sadece bana aittir."
Werther kimi yerde sınıfsal farklılıklara karşı çıkar. Hristiyanlık eserde geçen dîni bir unsurdur fakat dogmatik Hıristiyanlık değil insanın duygu dünyasına hitap eden hissi bir hristiyanlıktır.
Ferdiyetçiliğe bakacak olursak eser kaynağını sanatkârın ferdi duygu, heyecanlarından açık kendi kalbi ve duygularından alır.
Ayrıca ıhlamur ağacı ve ceviz ağacı eserde dikkatimi çekti. Ihlamur hayali, ceviz hâkikati temsil eder.
Genç Werther’in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2019120,9bin okunma
Yüzyıllardır süregelen olguları analiz eden yazar, kanun eşitliği, mülkiyet hakları; devletin mekanizmasındaki kuruluş ve teşkilatlanmalar, egemenlik gibi alanlarda düzenlemelerin olması gerektiğini savunmuştur. Otorite ve özgürlük nasıl imtizaç hâline getirilebilir? Bunun sorgulamasını yaparak hepimizin benzer olduğuna ve emirlerin kişiler üzerinde hakim olmasının gerekçesinin yeterli olmadığını düşünür çünkü ona göre meşru otorite, genel iradenin otoritesidir. Bireysel ve genel iradenin toplamının birbirinden ayrılması gerektiğini savunur. Genel irade burada tüm iradelerin iyiye yönelmesi, temelinde ise doğal ve işgüdüye dayalı bir anlaşmanın olduğu durumdur.
Rousseau'ya göre bireysel irade ile genel iradenin ilgisi yoktur çünkü toplamı dahi genel iradeyi göstermeyebilir.
Kimi yerde günümüzle bağdaşan tarihin seyrine göre gözlemlediğimiz çoğu duruma haklılık payı vereceğimiz yerlerin olmasının yanı sıra bağdaşmayan kısımlar da var denilebilir. Fakat bana göre bu oran uyumlu olan kısımlarda daha az bir orana sahip.
Toplumsal haksızlığa maruz kalanların gözünü açmak isteyen "doğal hukuk ve toplumsal sözleşme" gibi mefhumları uygulayabilmek için yazar uğraşmıştır fakat bu görüşlerini ortaya koyduktan sonra karşısında bir düşman topluluğunun nefretinin varlığına şahit olur.
Netliğini kavramanın zor olduğu, karmaşık lakin fazlaca not aldığım beğendiğim inceleme eserler arasında yer aldı.
Shakespeare'in aşkla ilgili komedi tarzda düzen kurarak yazdığı ve bu konu üzerinde yetinmekle kalmadığı aynı zamanda eleştirilerini de birey ve toplum üzerinden cin, peri masallarıyla değerlendirdiği muhteşem bir eser.
Bir tiyatro eserinde kullanılan eleştiriler, hem sıra dışı durumları hem yaşamın gerçekliğini gözler önüne serdikçe; kullanılan sözleri günümüze uyarlamak yadsınamaz hâle geliyor.
(Denk gelecek olursanız da izlenecek olanlar arasına eklenmeli ️ben izlediğimde sahne düzenlemesi, dekor çok iyi kullanılmıştı. Diyaloglar arası bağlantılar çok iyiydi, kadro tamdı ve karakterlerin yansıması müthişti.)
Genellikle Mehmet Rauf'u ilk psikolojik roman türünü edebiyatımıza kazandırmış olması ile biliriz. Bu eser Eylül kadar uzun olmamakla birlikte insan psikolojisini de burada hissettiriyor. Çok bahsetmeden genel konusuna gelecek olursak genç bir kızın kalbinden geçmiş olanlar, iç dünyasında olan arayışlar, umutlar ve daha birçok duyguyu barındıran derin tasvirleri anı şeklinde okuyoruz. Ana karakter Pervin günlüğündeki sayfalara yeni yeni aşk ekler fakat Pervin'in günlüğü şeklinde yazıldığı için okurken ikileme düşürdü. Roman mı, anı mı?
Karakterlerin ruh hâlinin yansımalarını, bir kadının iç dünyasını ele alarak toplumda kadına olan bakış açısını düzgün bir dille anlatan yazarımızın bu eseri de okunacaklar arasında yer almalı.
Sizce neden insanlar başka bir hayvan ile değil de gergedan imgesiyle anlatılmaya çalışılmış?
Okudukça yazarın ne anlatmaya çalıştığını daha iyi anlıyoruz. (Kesinlikle okuyun hatta mümkünse tiyatrosuna denk gelirseniz gidin izleyin.)
Bir tarafta insanların yavaş yavaş sürü hâlinde gergedana olan dönüşümü diğer tarafta insan kalabilmek için mücadele eden Berenger'nin teslim olmayışı...
Gün gelir Daisy ile evlenmek hatta çocuklarının olması gerektiğini söyler çünkü gergedanlaşan topluluğa dahil olmak istemez çocuklarıyla beraber sayılarını onlara karşı artırmak insanlığı kurtarmak ister ama sevdiği de zamanla bu topluluktan yana olur.
Zamanla Berenger bütün bu olan bitenin sorumlusu olarak kendini görür çünkü başlarda dönüşen herkese kayıtsız kalmıştır hatta kimi yerde sitem eder gergedanlaşamadığı kendine...
Fakat bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan hiçbir düşünceden, hareketten yana olmayarak mücadelesini sonuna dek sürdürür, insan kalabilmiştir.
Romanlardaki bazı tasvirler gerçeğe o kadar dokunuyorlar ki!..
Hüseyin Rahmi Gürpınar; alafrangalığın yanlış anlaşılmasından, uygulanmasından hareketle insan tabiatına uygun düşen, olumsuz sonuçları işleyen ve Türk toplumunun alışkanlıklarına uyan ya da uymayan tiplerden yola çıkarak bu romanına tespitlerini yansıtmıştır.
Daha öncesinde eser Alafranga adıyla ortaya çıkarılmış fakat sakıncalı görüldüğü için yayın durdurulmuş böylelikle yeniden Şıpsevdi adıyla yaklaşık on sene sonra yayımlanmıştır.
Şıpsevdi ismine karşılık düşen kişi romanda, Meftun karakteri üzerine işlenmiştir. Okurken bazı ayrıntılar kimi okuyucuyu yorabilir, sıkabilir ama ben aksine keyif aldığımı hissettim. Güldüm,sinirlendim, anlık tepkiler yaşadım çünkü düşündürücü; hayrete düşüren,olay ağırlıklı, mesaj içerikli, eleştiriler içeren kısımlar yerleştirildiğinden merak uyandırdı.
Meftun Bey'in başından geçen olaylar dizisi ve Paris'te gördüklerini ülkesine döndüğünde aynı durumları evindeki ailesine uygulamak istemesi komik diyaloglar ile yazılmıştır. Bunun beraberinde gelen yaşanan karmaşıklıklar, çatışmalar, bir çöküşün habercisidir.
Felsefî görüşlerin de yer aldığı, zamansız bir eser olarak sunulan bu roman değerli klasiklerimiz arasındadır. Son olarak yazarımız, bu romanın herhangi bir amaca hizmetinden çok halkı güldürmeye dair yazıldığına dikkat çekmiştir.
Adanmışlığın Yapıtı
Goethe'nin altmış küsur yıl süren bu eseri tam olarak adanmışlığın yapıtı. Aslında hayatının gençlikten yaşlılığa kadar olan dönemini kapsayan bir serüvendir. Faust, evreni ve kendini anlamlandırma çabası güder bunun nedeni "bilmeye duyduğu açlıktan" ileri gelmektedir. Hayatı boyunca tüm bilimleri incelemiş ama doyum noktasına ulaşamamıştır bununla yetinme isteği yoktur. Karamsarlık, umutsuzluk duyguları kabarmış ve şeytanla anlaşma yapmıştır. Eğer onu yeniden hayata bağlayabilirse ruhunu satacaktır. (İki bölümden oluşan eserde olay örgüsü bana göre birinci bölümde daha ilham kaynağıydı.)
Faust'un kişisel amaçları zamanla insanların yararına olacak düşüncelere bürünür çünkü pişman olmuş, dersler çıkarmıştır ve edindiği tecrübeler aslında ona şunu öğretir: keder ve hazlarla anlamlıdır yaşam. Bir bakıma iyi ve kötü ikileminde olan tüm insanlığa evrensel boyut kazandırmıştır.
Faust'un bölüm sonunda göğe yükseltilmesi Hz. İsa ile ilişkilendirilmiş ve Tanrı katında affedildiği etkisini bizlere bırakmıştır.
Manzum şiir olan bu eserde yer alan diyaloglar, genelde karşı tarafı ikna etme çabasıyla sunulur. Mitoloji severler için bol araştırmalı, tarihsel, okunmaya değer bir yapıt.
Güldürürken düşündüren, nesnel tasvirler ve diyalog tekniklerine fazlaca yer veren, yoğun karakterlerin olduğu, karakterler üzerindeki muhteşem analizlerle temel olayları iç içe anlatan bir Dostoyevski yapıtı.
Dönem yapısının baskısı esere yansımıştır. Bastırılmış duygular Freud'un bilinç konusundaki psikanaliz yöntemi Sergey isimli karakter üzerinden sevdiği kıza beslediği duygular ile gözler önüne serilir. Yaşamı boyunca maruz kaldığı dışlanmanın, insan yerine koyulmayışının acısını çıkarır. Eserde saflık, aşağılama küçük düşürülme,kıskançlık ve çıkarlık ilişkisi yaşanır. Dar anlamda geriye dönüş ve yapıcı geriye dönüş tekniğini yazar ortaya koymuştur.
Hiç bitmesin diyerek okuduğumuz ama bir yandan da merak içinde bırakan kitabın içinde kendimizi aniden buluveririz ya! Tam olarak o romanlardan biri... Ali ve Ayşe adında farklı koşullarda büyüyen iki küçük çocuğun gözünden seksenli yılları anlatan bir "devrin" romanı, panoraması.
Onların gözünden kendi çocukluk dönemimi öylesine hissettim ki, bazı şeyler hakikaten çocukların gözünde oldukça masum, her şey oyun gibi!Ece Temelkuran anlatış biçimiyle ,kapanmayan yaraları ve bütün kargaşayı iki çift küçük göz üzerinden bizlere aşama aşama aktarıyor bunu yaparken okuyucuya çoğu karakterleri hissettirdiği için tesiri uzun süre kalıcı hâle geliyor.
Bekleyişler, heyecanlar, umutlar, kırgınlıklar, öylesine derindi ki belki başka karakterlerin anlatımı ile yansıtılsa böyle etkisi olmayacaktı.
Kelebeklerin, Kuğuların, Ali ve Ayşe için öneminden burada söz etmesem daha iyi sizler bizzat okuyun o gelişimi, beni hayran bırakan birçok yer oldu.
Okuma esnasında düşüncelere dalacaksınız, iyi ki okudum dediğim eserler arasında yerini aldı ve benim boğazımda yumru olarak kaldı...
Beden dilimize etki eden her davranışın ya da ortamın aslında neler çağrıştırdığını, renklerin bulunduğumuz koşullara olan yansımalarını yazarımız bizler için farkındalık oluşturmak adına ortaya koymuştur. Bunu gerçekleştirirken devamlı vurguladığı hususlardan biri de ,şu an ki tavırlarımızı değiştirmeden, yaşantımızda karşılaşabileceğimiz durumları fark etmemizin gerekli olduğunu söyler çünkü modern kültüre karşı yabancı kalmamamızı istemektedir. En güzel tespitlerini ortaya koyarken aynı zamanda anlık hareketlerden yola çıkarak bir değerlendirmeye gitmenin uygun olmayacağını da vurgular. İletişim sayesinde bizler dünyayı anlamlı kılar, bu anlam içerisinde insanlarla etkileşim hâlinde bulunuruz dolayısıyla sağlıklı bir etkileşim süreci içimizdeki berraklığı dış dünyaya kendimiz olarak yansıttığımız sürece gerçekleşir. Beden dili, üzerine ülkemizde de kapsamlı araştırmalar yürütülmüştür bunu başlatan sosyolog Mümtaz Turhan olmuştur devamında psikolog Doğan Cüceloğlu, yüz ifadelerindeki duygusal anlatımları Türk toplumunun bir kesitinde incelemiş ve kültürler arası farklılıkların araştırılması şeklinde genişletmiştir çünkü her toplumun iletişim esnasında kullanmış olduğu beden diline ait farklılıklar hayret verici. Ben bu kitap içerisinde birbirinden farklı bilgileri kimi yerde tebessüm ederek kimi yerde ağzım açık kalarak okudum. Dolu dolu bir eserdi, bütün kitapsever dostlarıma kesinlikle tavsiye ediyorum. :)
Güney Azerbaycan Türklerini anlatan bu roman, bağımsızlık için gereken ve haddiden fazla bedel ödeyenlerin hikâyesi... Okuma esnasında göz yaşlarıma hâkim olamadım. Değişen siyasi rejim,ideolojiler ve yansımalar içinizin titreyerek, akıcı bir şekilde okumanıza neden olacak.
Birebir yaşamak mı zordur? Sevdiğinin o bedeli yaşamasına şahit olmak mı? Roman içerisinde ana karakterler Seyit ve Raziye fakat bedel ödeyen ve bu romana sığmayan daha nice insanlar var. Neler yaşamış kardeşlerimiz! Millet, hürriyet, memleket,vicdan gibi birçok kavramın yansımalarını görmekteyiz.
Toplumsal zamana olan yansımalar ve romanı besleyen zaman dilimi, yapıcı geriye dönüş tekniği ortaya konularak gerçekleştirilmiştir.
Yazarın kaleminin, anlatımına dinamizm ve derinlik katarak kahramanların psiko/sosyal konumlarının açıklanmasına yer verdiğini görebiliyoruz.
Yazar,romanında Fyodor Pavloviç'in çocukları üzerindeki karakter yansımalarını kendi hayatındaki arayış ve kurgularından yola çıkarak bizlere sunduğu aşikârdır. Ivan, Dmitri ve Alexey baş karakterlerine, bir bakıma yazar ruhsal gelişiminin anlam yüklemiş hâlidir.
Ölüm, şeytan,Tanrı algısı romanın çoğu yerinde mevcutken toplumsal kimliği ele alarak Ruslarda ulusçuluk duygusunu uyandirmayı amaç edinmiştir.
Yazarımız, toplumun bilgisiz kesiminden yola çıkarak erken yaşta olan ve bunun üstüne yaşına uygun olmayan biriyle evlenmenin doğru olmayacağına Tanzimat döneminde bu romanı ile dikkat çekmiştir. Bireylerin sağlam zeminde aile kurabilmesi için birbirini tanıması gerektiğini savunmuştur. Çünkü eserde ailelerin gençler üzerinde olan tutumu ve örf adetlerin baskısı iyi bir aile kurumunun olmasını engelleyen unsur olarak gözler önüne serilmiştir.
Konuları oluşturan olayların bağıntısı öyle akıcı ki bu akış içerisinde İstanbul' un semtlerinde gezintiye çıkıyorsunuz. Şemseddin Sami'nin üslubu basitte olsa, eserde kişilerin kendi şiveleri ile konuşturulmuş olması edebiyatımız açısından önemlidir. Yazarımız bu romanını genç yaşlarda ele almış; araştırmalarıma göre de kişilerin ruh hallerini tahlil etmesine rağmen sebeplerini araştırmamış. Buna karşın anlatımı güç olan ruh hallerini basit üsluba sahip olmasıyla birlikte gerçekleçtirmiş olması hayran olunası...
Tanzimat döneminde kaleme alınan ve batılı anlamda yazılmış ilk roman olarak kabul edilen bu eserde; kişilerin davranışlarını şekillendiren iç etkenlerin doğurduğu sonuçları, karakterlerin ruh hallerini okuyarak kimi yerde şaşıracak kimi yerde de hüzne kapılacaksınız. Listenize eklemeniz temennisi ile kitaplarla kalın. :)
İçinde sevgi olan insan, aslında içinde Tanrı' yı yaşıyor demekmiş. Çünkü aslında Tanrı, sevginin ta kendisiymiş.
Evrensel değerlerden bahseden ve her zaman güncelliğini koruyacak olan bu eser okunmaya değerler arasında.
