Ciddiyim, ÇOK ciddiyim Kİ ben bilimkurgu okumayı sevmem.. Daha önce 10 puan verdiğim kitapların hepsine bakıyorum, onlar 10 ise bu kitap on bin..
Ne etkiledi beni peki?
Çok basit : Gerçeklik.
Kitabın şu şekilde işliyor, insanoğlu sonunda Mars'a gidiyor ve yıl yıl Dünya'dan gelen kolonileri, Mars'ı nasıl "Dünyalaştırdığımızı", Dünya yok olurken bulduğumuz ilk limana sığınıp o limanı da yok etmeye kalkışımızı anlatıyor. Tabii hikayenin bana göre en can alıcı ve yazgı değiştiren kısmı : Marslılar. Biz gerçekten sanıyoruz ki kiskocaman evrende bile gittiğimiz, ayak bastığımız her yer bizim / bizim olacak.
Peki ya değilse? Ya zaten her yerin bir sahibi varsa?
Bilmiyorum, okurken bir kitap, hikaye okuyor gibi değil de, yıllar sonrasının haberlerini, yansımalarını okuyormuşum gibiydi. Yer yer çok ürktüm, aklım karıştı, ama 308 sayfa boyunca ağzım açık okudum. Ve tuhaftır, eğer insanoğlunun yeni yerler keşfetmesine dair bir isteğim, arzum varsa bile içimde, o küçük kıvılcım da yok oldu sanırım. Çünkü herkes biliyor ki biz yarın Mars's gidersek ve cidden Marslılar varsa, amacımız onlarla arkadaş olmak olmayacak.
Kitapta kalbimi en çok "kıran" kısımlardan birini eklemek istiyorum, Mars'ta Dünyalı sayısı arttıkça, Marstaki yer adlandırılması da artıyor ve insanoğlu da tamamen dünyadaki geçmişine ve birikimine sadık kalarak Kızıl Gezegen'e yeniden hayat bahşediyor, Dünya dilinde... İşin daha üzücü kısmı ise şu; bunun yaşanma ihtimalini kolayca hayal etmek mümkün..
Rüyalarıma bile giren muazzam bir kitaptı, okumayan çok şey kaybeder.....