Bu pandemi sürecinde sık sık Anne Frank düştü aklıma.Gizli bir bölmede her an yakalanma korkusuyla yaklaşık iki yıl geçirmenin, şu yaşadıklarımızdan ne kadar ağır olduğunu, halimize şükretmek gerektiğini de fark ettim.Algıda seçicilik nedeniyle olsa gerek, Netflix’te gezinirken, Anne Frank Parallel Stories belgeseline denk geldim.
Helen Mirren belgesel boyunca Anne Frank’ın günlüğünden okumalar yapıyor.
Helen Mirren:
“Öldükten sonra da yaşamak istiyorum.Onun için Tanrı’ya bana bu vergiyi bağışladığı, kendimi geliştirmek, yazıyla kendimi, içimdekileri anlatmak kolaylığını verdiği için dualar ediyorum.
Elime kalemi alınca hiçbir şey gözümde değil, üzüntülerim siliniyor, cesaretim artıyor.Ama asıl mesele, bakalım gerçekten değerli bir şeyler yazabilecek miyim? “ syf 180
cümlelerini okuduğunda, “Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ni tekrar okumalıyım” dedim.
Sekiz kişinin iki yıl süresince, tabii ki dışarıdan destekle saklanarak hayata tutunmaya çalışması, geride bıraktıkları yaşamlarına duydukları özlem çok üzücü.
Bazı ihtimaller öne sürülse de onları kimin ihbar ettiği hâlen bilinmiyor.
Savaşın tamamen bitmesine 9-10 ay kalmışken yakalanmaları, Anne Frank’ın Hollanda’nın kurtuluşundan iki ay önce ölmesi çok acı.
Sekiz kişiden bir tek Anne Frank’ın babası Otto Frank kurtulur, kızının günlüğünün de yayımlanmasını sağlar.