uzun zamandır merak ettiğim ve hiç okumadığım bir yazar ve kitabı.. bazı kişisel nedenlerden ötürü mahir ünsal eriş’i bir tanıdığım, uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım gibi hissediyordum. okuyunca artık daha da güçlendi bu hissim.
80’lerde çocuk olmanın kokusu sinmiş öykülere. sanki bir an çıtırdayan sobanın sesiyle içiniz ısınırken, bir an sonra soba yanmayan soğuk odaya gidip yatağa girmişçesine bir hissi var. çok desenli kazaklar, siyah önlükler giydiğimiz, susam sokağı izlediğimiz zamanların abileri, ablaları, teyzeleri var her satırda. tamamı 80ler hikayesi değil elbet ama sinmiş hava hep aynı.
başta öyküleri art arda okuyordum ama sonra aralıklı ve birer birer okumak istedim. çok da güzel geldi. şahane bir kalem, şahane öyküler. iyi ki varsın mahir ünsal.
bu arada kitabın özellikle bu baskısını istedim kapağından ötürü, nasıl güzel
.
“Uğradığın haksızlığı dillendirememek nasıl bir şey biliyor musun? Hani böyle rüyada bağırırsın, çağırırsın da sesin çıkmaz ya, hani bir yerlerin kesilir, yanar da canının acısını çocuklarına duyurmamak için dudaklarını ısırırsın ya, onun gibi işte. Kanser eder insanı.”