Bu kesintili uykular sayesindedir ki, yıllardan beri geceleri kal- kar, lambamı yakar, masamın önüne geçer ve uykum tekrar gelin- ceye kadar okurum. Kitaplardan yararlanmamın belki yüzde kırkını gecenin bu uysal böceklerine borçluyum. Piresiz Paris'te uykularım birer kara kabusa dönmüştü. Sabahları, gözlerimi anısız bir ölümden açıyor gibi olmuştum.
...
Paris'ten döndüğümün ilk gecesi, gözümü kapadıktan belki yarım saat geçmeden, tanıdıklarımın ziyaretini haber veren bir acıyla uyandım. Sevimli bir pire, genç ceylan neşesiyle etrafinda sıçrıyor
bir tahtakurusu da gece çalışma saatinin başladığını haber vermek üzere, dost bir yürüyüşle yaklaşıyordu. Artık hayırsever küçük dostlarımın ortasındaydım.
İstanbul'dan uzak kaldığım sürece özellikle pire ve tahta kuru- sunun hasretini çekmiştim. Gerçi beni götüren vapurun süslü kama- rasında yol arkadaşlarım sayısız hamam böcekleriyle adını bilme- diğim birtakım iğrenç kurtlardı. Fakat Marsilya'dan itibaren bütün dost böceklere bir süre için veda etmek gerekti.
Kimi zaman hiç uyunmamış geceler ertesinde, pazartesiler cuma oluyor, cumalar pazartesi. aylar geçiyor, değişiyor mevsimler;
Hiç yaşanmamışlar gibi.
Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha?
Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgârları bile affetmişim ama, bir kendime uzanamamış elim.
Yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim.
Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş.
Oysa ne çok cümlem vardı benim. her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim.
Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını.
Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?