Dayısının kızı Alissa ile yaşadığı çocukluk aşkından gençlik aşkına oradan da acı bir hatıraya dönüşen olayları Jérôme'nin ağzından okuyoruz. Babasız büyüyen Jérôme'nin kararlı, ayakları üzerine basan, güçlü sevgisinin yanında; Alissa'nın kendini eksik hissettiği, yetersiz gördüğü, sonrasında kardeşinin Jérome'ye aşkını öğrenince kendini feda etmek istemesi üzerine kurulu, din, ahlâk, aşk, bağlılık, erdem, fedakarlık konularının ustaca işlendiği bir kurguydu. Kurgu demek yanlış olur, zira otobiyografik bir yanıda var kitabın.
İki gencin büyüme sancıları, birbirlerini anlama ve bir araya gelince sessizlikleriyle konuşma çabaları, aşkı din ve ahlak süzgecinden geçirip erdem ve fedakarlık ile sınaması yazarın kaleminin ustalığını gösteriyor. Öyle cümleleri ve duygu aktarimları vardı ki okurken mest etti beni. Şu uzun cümlenin derinliğine bakar mısınız? "Yok ama zavallı dostum," dedi bana her günkü hayatımın yoldaşı ve konuşabildiğim tek kişi olan, o yalnızlıkta aczin, yana yakıla sevgi arayışının, kendine güvensizliğin beni sürekli kendisine ittiği, mizaç olarak o kadar farklı olmamıza rağmen ya da belki o farklılık sebebiyle sözünü dinler olduğum Abel; "o mektubun sana yazılmadığını bilmek dışında hiçbir şey rahatsız etmesin seni..." ... muhteşem bir anlatım değil mi?
Çok büyük keyifle okuduğum, iki aşığın uhrevi çatışmalarının anlatıldığı etkileyici ve mükemmel bir kitaptı. Gönül rahatlığıyla tavsiye ederim