İlk kez Cemil Kavukçu okudum ve büyük ihtimalle bir daha da okumayacağım. Bu kitabında yazar kitabın tanıtımında ifade edildiği ve nice hikâye kitapları için de söylenebilecek bir şekilde, "sıradan hayatlar"ı anlatıyor; bu hikâyelerin bir çoğu ilginç, belki vurucu sayılabilecek sonlarla bitiyor. Cemil Kavukçu'nun kaçıncı kitabı bu, bilmiyorum; ancak kesinlikle kıvrak bir üslûbu var, cümleler, imgeler akıp gidiyor; bütün hikâyelerde kıvamı tutmuş bir tad seziliyor, bu tadı ala ala bitiriyoruz hikâyeleri. Kitabın adını da taşıyan ilk hikâyemiz en sevdiğim hikâye oldu; "Yalnız Uyuyanlar İçin", ramazan vakti sahurdaki iki davulcunun peşine düşen bir adamı anlatıyor, adam bu davulcuların peşine düşüyor, çünkü bu davulcuların seneler önce öldüğünü adı gibi biliyor karakterimiz...hikâye sona ererken kitabın adının ne anlama geldiğini şaşırarak öğreniyoruz, ama bunu önceden bilebilmemiz mümkün değil zaten; çok ilginç, hoş bir hikâyeydi.
Kitapta en beğendiğim ikinci hikâye ise "Kuzeydeki Kum Kosterleri". Bu hikâyede kitabın diğer bazı hikâyelerinde olduğu gibi denizin ucundayız, bir fenerdeyiz ve hikâyemizde bir kez daha ölüler var. Bir kaç hikâyede yazar, bana göre, çıtayı yükseltiyor, anlatımı daha güzel bir hâl alıyor.Kitabın tamamına yayılan üslûbun güzelliğini hikâyelerin kendilerinde de bulduğumu söyleyebilmek isterdim, ama bunu söyleyemiyorum..
Yine de, herkese öneriyorum bu kitabı.