Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
İnsanlar zamanlarının çok kısa olduğunu unutuyorlar. Allah'ın kendilerine bir lütuf olarak verdiği bu zamanı faydalı olarak doldurma vecibesinin şuurunda değiller.
En büyük noksanımız, "yaratıcılık" özelliğimizi kaybetmiş olmamızdır.
Reklam
Bilimlerin Tekamülü (Gelişimi)
Ben bilimlerin tekamül kanununu, bir nehre benzetiyorum. Nehir küçük kaynaklardan çıkıyor, yavaş yavaş çoğalıyor, bir eğimden aşağı süratle akıyor. Ovaya doğru hızla akıyor ve ovada hem genişliyor hem de sürati azalıyor. Sonra bir daha toplanıyor ve yeniden hız kazanıyor ve bu şekilde sürüp gidiyor. Bilimler, farklı insanların elinden geçerek, farklı kültür dünyalarından geçerek yavaş yavaş gelişiyor. Ve bugünkü haline geliyor.
Ben ilk defa neyi yazdım? Mesela İslâm'da kimya tarihini ilk defa ben yazdım. Kimya tarihi daha önce yazılmamıştı. İslâm botanik tarihi yazılmamıştı. İlk defa onu ben yazdım. Tıp tarihi diye bir şey yazılmıştı ama zooloji tarihini de ilk defa ben yazdım. 4. ciltte şu sonuca ulaştım: Müslümanlar kimya tarihi bakımından modern kimyanın temelini atmışlar. Bu muazzam bir şeydir.
Fuat Sezgin...
Belki 60 ülkenin kütüphanelerini gezdim. Bütün Avrupa'nın kütüphanelerini gördüm. Fas'tan Kahire'ye kadar bütün kuzey Afrika'nın, Suriye ve İran'ın kütüphanelerini gördüm. İran kütüphaneleri de çok zengindir. Hindistan, Rusya ne varsa bütün ihtimalleri denedim.
Dinsel koşullanma ile bilimsel sağduyu ters orantılıdır.
İslamiyete göre kişinin neye inanacağını belirleyen anne ve babası değil, daha doğum öncesi çizilen kaderidir. Bunu böylece belirledikten sonra; mademki doğumundan daha beş ay, önce bu insan taslağının yaşamda, zenginliği fakirliği, ne kadar yaşayacağı, neler yapacağı, mutlu mu mutsuz mu, "kötü" mü "iyi"mi olacağı Allah'ın meleği aracılığıyla belirleniyor; o halde cennet, cehennem ve sı­nav iddialarını nereye yerleştireceğiz? Bir insanın "kötü" olacağını daha doğumundan beş ay önce saptayıp sonra da "vay sen niye 'iyi' olmadın?!" diyerek onu sonsuz cehennem ateşine atmak hangi vicdana, hangi adalete sığar? Böylesine keyfi ve zalim bir tanrı düşünemeye­ ceğimize göre, buradaki Allah imgesinin 7. yüzyıl insanının bir ürünü olduğunu kabul etmeliyiz. Kuşkusuz sorgulama yeteneğini yitirmiş, koşullanmış veya hayatın doyumsuzluğu karşısına bütün iyi yaşam umudunu 'öbür dünya'ya bağlamış, insanları ikna etmek imkânsız gibidir. Dinsel ideoloji, 'öbür dünya'nın cehennemini de cennetini de öylesi uç boyutlarda tanımlamıştır ki, kendisine inanan insana cehennem korkusu ve huri düşleri çerçevesinde, mantığını dışlamaktan başka çare bırakmıyor.
Reklam
Erzurumlu İbrahim Hakkı 18.yüzyıl ortalarında yazdığı Marifetname:
"Bu şerefli vücudun topraktan ilk yükseliş kadernesi madenler olmuştur. Ondan da bitkiler ve ondan hayvanlar vücuda gelmiştir... Madenlerle bitkiler arasında ara varlığı mercandır. Bitkiletle hayvanlar arasında ara varlığı hurmadır. Hayvanlarla insanlar arasında ara varlığı maymundur. Hayvanlar aşamasında nice bin yıllar geçmiştir. Oradan da eylem ve biçimde insana benzeyen Nesnas (maymun) aşamasım bulmuştur. O basamaktan dahi yükselerek insan biçimine girmiştir."
Darwin' den yüzyıllarca önce, İbn-i Haldun'un evrim teorisi
"Varlıklara bak. Varlıkların, madenierden başlayarak, yavaş yavaş ve tabaka tabaka biçimlenmiş olduğunu görürsün. Maden, bitki ve hayvanların ana maddeleri ortaktır. Madenin en yükseği bitkinin en aşağısına bitişiktir. Örneğin, tohumsuz yetişen maden tohumsuz türeyen sebzelerle, hurma ve üzüm gibi bitkiler inci sedefiyle kabuklu sümüklü böcek gibi hayvanlara yakındır ve onların biçim ve kalıplarına girebilecek durumdadır. Bu gelişme, en aşağıdan başlayarak, maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçip insana kadar yükselmiştir. İn­sanın en aşağısı, işte bu hayvanlardan başlamıştır. Benim gördüğüm budur. Doğrusunu Tanrı bilir." (Mukaddime, Zakir Kadir-i Ugan çevirisi, 1954 baskısı, I.cilt, s. 241-247)
Yaratılış efsanesinin bir diğer iflas belgesi
Dinozor, mamut vb. dev yaratıkların, insanın yeryüzünde görünmesinden milyonlarca yıl önce oluştukları ve onları yaratan ve yaşama olanağı sağlayan çevresel koşulların ortadan kalkmasına paralel olarak, tükendikleri bilimsel gerçeği, yaratılış efsanesinin bir diğer iflas belgesidir. Her şeyi bilen, her şeye kadir bir tanrının, her şeyi bilinçli olarak yarattığı iddiası ile bu durumun uzlaşmayacağı açık.
Darwinizmin zaferi engellenemedi :D
Darwin 1860'ta Türlerin Kökeni'ni yayınladığında, bilim ve din arasında çok yoğun ve sert bir tartışma süreci başlamış oldu. Kuşkusuz dindarların saldırısı siyasi nitelikteydi. Dini çevreler, gök cisimleri ve diğer pek çok konuda yitirdikleri kanıtları, en son ve yaşamsal önem taşıyan, canlılar dünyası konusunda yitirmeye hiç niyetli değillerdi. Dolayısıyla canlılar dünyasına ilişkin bilimsel-akılcı bir yoruma ulaşılmasını engellemek için her şeyi sonuna kadar kullanmadan teslim olmayacaklardı. Yine de bilim çevreleri açısından Darwinizmin zaferi engellenemedi. Nitekim Türlerin Kökeni, "biyoloji biliminde muazzam bir özgürleşme etkisi yarattı ve ortaya bütün canlılar dünyasında geçerli olan tek bir ilke çıkardı.
Reklam
Onlar, nasıl 10. yüzyıldan 16, 17 hatta 18. yüzyıla kadar İslâm bilimlerinden buldukları bütün müspet bilimleri, pozitif unsurları aldılarsa biz Müslümanların hiç korkmadan bugün Avrupalıların ulaştıkları, bizde olmayan bütün unsurları, bütün buluşları almak için bir yarış içerisine girmeliyiz. Mesela Japonlar bunu yaptılar. Biz Müslümanlar kadar bilimsel bir geçmişe sahip değilken müthiş şeyler yaptılar fakat biz hâlâ yerimizde sayıyoruz.
Avrupalıların elinde olan bütün haritaların, İslam dünyasında daha evvel yapılmış olan haritaların bir taklidi ve parçalarının bir araya getirilmesi ve bozulması şeklinde olduğunu bilemezdi Halife 4. Murat. Bunu dünyada bilen yoktu.
Hindistan ve Matematik
En ünlü Antik Hintli matematikçi Brahmagupta, 7. yüzyılda prizmaların ve diğer geometrik şekillerin hacimlerini hesaplamaya çalıştı. "O" rakamından söz eden ilk kişi oldu ve O'la çarpılan her sayının "0" olduğunu biliyordu. Bir diğer Hintli matematikçi Bhaskara (d. 1115) bir sayı O'a bölündüğü zaman sonucun sonsuz olacağını bulduğunda aradan neredeyse 500 yıl geçmişti. Bu kavramlar olmadan dünyanın modern matematiksel açıklamaları imkânsız olurdu.
ÇİN VE İNANÇ
Çinliler, usta kimyacılardı. En iyilerinin birçoğu Taoistti; yani MÖ 6. yüzyılla 5. yüzyıl arasında yaşamış Lao Tsu'nun izinden giden bir dini cemaatin üyesiydi. (Tao, "yol" anlamına gelir.) Diğerleri, Konfüçyüs veya Buddha'nın izinden gitti. Bu dini liderlerin felsefeleri, takipçilerinin evrenin araştırılmasına ilişkin tutumlarını etkiledi. Din insanların kendi çevrelerine bakışını her zaman etkiler.
ÇİNDE DEĞİŞMEYEN YAZI SİSTEMİ:İDEOGRAF
Çin'deki yazı sisteminde "ideograf" adı verilen objeleri temsil eden küçük resimler kullanıldı. Bizim gibi alfabe kullananlara garip gelse de bu yazı sisteminde küçük resimleri yorumlamayı bilmek, çok ama çok eski Çince metinleri daha güncel metinler kadar kolay okuyabileceğiniz anlamına gelir.
465 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.