Saatler, ben saydıkça geçiyor da peş peşe,
Nurlu gün, bakıyorum, çirkin geceye göçmüş;
Görüyorum soluyor, yaşlanıyor menekşe.
Kapkara büklümleri kaplıyor apak gümüş.
Yapraksız, çıplak kalmış ulu ağaçlar işte;
Sürüleri sıcaktan korurlardı eskiden.
Yeşil yaz ekiniydi: şimdi devrilmiş de,
Aksakal, salkım saçak, şu arabada giden.
Düşünmeden edemem senin güzelliğini:
Sen de çökersin vaktin yıkıp geçtikleriyle,
Çünkü tatlı ve güzel, her şey harcar kendini,
Yetişen tazeleri görüp koşar ecele.
Kimse karşı koyamaz Zamanın tırpanına,
Kendi soyun direnir o kıyarken canına.
Yorgun argın, alırım yatağımda soluğu:
Yatak, yol yorgununa en hoş dinlenme yeri,
Ama bu sefer başlar aklımın yolculuğu,
Kafam çırpınır gövdem bitirmişken işleri;
Sen ki bir müziksin, müzik dinlerken bu hüzün niye?
Sevinç sevinçten hoşlanır, tatlı çatışmaz tatlıyla:
Peki canını sıkan şeyi sen niye dinliyorsun öyleyse;
Sıkılıp derdenmek hoşuna mı gidiyor yoksa?
Doğruluğun insana kattığı o tatlı süs yok mu,
Nasıl da kat kat güzelleştirir güzeli!
Gül güzeldir ama, içinde yaşayan o hoş koku, Olduğundan da güzel gösterir bize güıü.
Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Öldüren bir nefrettir yüreğindeki şeytan:
Hiç umurunda değil kazsan kendi kuyunu,
Çekinmezsin güzelim can evini yıkmaktan
Onarmak olmalıyken asıl amacın onu.
Sen tutum değiştir de cayayım düşüncemden,
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine bir yol;
Göründüğün gibi ol: cömert, sıcak, sevecen;
Hiç değilse kendine yumuşak yürekli ol.
Aşkım uğruna bir “sen” daha yarat kendine:
Güzellik onda veya sende yaşasın yine.