“Ölümün bizlere açacacağı kapıyı bırak şimdi. Hayatın binlerce kapısı var. Ölümü kapısı ardında hiçlikten başka bir şey bulunduğunu sana kim müjdeledi?”
Ben çalışıyorum, hayatı duyarak yaşıyorum, her an hareketteyim, siz ise yerinizden kımıldamıyor, yaşamıyorsunuz... Sonra, bir de kuralım vardır benim: İleriye bakmamak... Ne yaşlılığı ne de ölümü getiririm aklıma... Her şey olacağına varır.
Şöyle deyin yeter: "Kimin nesi olduğunu bilmeyen, bu dünyada ne için yaşadığı belirsiz Marya'ya..."
Ah Marya bilsen ne derinden hissettim kimsesizliğini.
Söylediğim gibi, tiyatro bana gerçekten de eğlencenin kutsal mekânı, ruhlarını coşturmak isteyen insanların, aydınlık ve mükemmellik karşısında karanlıkta bir araya geldikleri, ağızları bir şekilde gönüllerini fetheden şeyleri seyrettikleri bir yer olarak görünüyordu.
İşte insanların sersemliğine güzel bir örnek: Çoğu kez kendi ektiğimizi biçtiğimiz halde, bahtımız kapandı mı, başımıza gelecek felaketlerin sorumluluğunu gider güneşe, aya ve yıldızlara yükleriz.