Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
kişiler için en mahrem alan, yani akıl ve duyarlıktan başka olan duygulardan yararlanmamız gerekmez mi? Biraz daha tasrih etmek gerekirse, daha derin bir sevgi tarzına ihtiyaç duymaz mıyız? Ne kadar mühim ve vazgeçilmez olurlarsa olsunlar "düşünürler" veya "şairler" bizim yegane misallerimiz veya imtisal numunelerimiz olamaz, bizim için bu hüviyete sahip olanlar "aşıklar", azizler, sadıklar Tanrı dostlarıdır.
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
Reklam
Rusya’nın bize taarruz edebilecek durumda olamaması ve Batı memleketlerinin Türkiye’yi yok etmeye karar vermiş olmaları, Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ni yarattı. Bu, Büyük Millet Meclisi’ne bağlı iki türlü mefkûre mücadele hâlindeydi. Bunlardan birine “Garp Mefkûresi”, ötekine “Şark Mefkûresi” denirdi. Garp Mefkûresi’ne dayanmış olanlar, Büyük Millet Meclisi’ne şekil vermekte daha fazla muvaffak olmuş olmalarına rağmen, tamamen iktisadî, sosyal ve maarif meselelerinde 1839’da başlayan Garp örneğine doğru giden yolu tamamen tutamamışlardı. Bunlar, Garp Mefkûresi’ne bağlı olmakla beraber, dış siyasette Şark ve bilhassa Rusya’ya mütemayil idiler. Fakat, Rusya’nın iç şeklini katiyen Türkiye’ye tatbik etmek istemiyorlardı. O zaman Ankara’da bulunanların yüksek tahsilli ve ilim kafalıları, pek az olmakla beraber, hepsi Batı’ya bağlı adamlardı. Bunlar, şiddetle Sovyet şekline aleyhtar idiler. Bilhassa, muntazam olmayan kuvvetlerin orduya müdahalesine aleyhtar idiler. Çünkü, tek dayanabileceğimiz kuvvet, orduydu. Bu aralık, Şark Mefkûresi’ni tahlil etmek gayet güçtü. Çünkü, çok karışıktı. Bu, Şark Mefkûresi’nin muhtelif safhalarından biri de komünizmdi. Bunun en mühim taraftarı, belki Hakkı Behiç’ti. Bu adam, İttihat ve Terakki’nin idealist azalarından ve aynı zamanda maliye ile meşgul simalarındandı. Ruhen çok samimî bir insandı. Türklüğe çok bağlı olmakla beraber, sınıf, servet ve din gibi şeylerin aleyhinde idi. Biraz da kafasında anormallik vardı.
Onbirinci Bürhan (Onbirinci delil,hüccet)
Gel, ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhan kuvvetinde kat'î bir bürhan daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şeyler bekliyor, oradan emir alıyorlar. İşte bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye
Var mı bunu lügata bakmadan okuyacak bir babayiğit ?
Hicret-i Seniyyeleri'nin 11. yılı Reblülevvelinin 12. Pazartesi günü Resûl-i Ekrem efendimiz irtihal ederek Hazret-i Ebû Bekir es-Siddik makamı hilâfete geçmişti. Bu tarihi takip eden günlerde İslâm dininin o güne kadar görüp geçirdiği hayâti devirlerin en çetin bir safhası kaydedilmiştir. Resûl-i Ekrem'in yirmi üç sene devam eden
Sayfa 299Kitabı okudu
İnsan dünyada garip ve yalnızdır. Bu gurbet ve yalnızlık hissini özellikle hayatın ve memata döndüğü akşam saatlerinde, hayatın yokluğa döndüğü sonbaharda hissedersiniz. O yalnızlığı size ilahi bir teslimiyet, Cenab-ı Allah'ın varlığı unutturur. "Ey kulum sen benden geldin, yine bana döneceksin." Bu mühim bir lütuftur. Bu imtiyazdan nasipdar olanlar bu lütfu tüm insanlara eriştirmekle sorumludur.
Reklam
Dünyayla senli benli olursanız, sizi insan yerine koymaz. İnsanlık için mühim biri olanlar, dünyaya ve dünya malına yüz vermeyenlerdir.
“İnsan dünyada garip ve yalnızdır. Bu gurbet ve yalnızlık hissini özellikle hayatın memata döndüğü akşam saatlerinde, hayatın yokluğa döndüğü sonbaharda hissedersiniz. O yalnızlığı size ilahi bir teslimiyet, Cenab-ı Allah'ın varlığı unutturur. ""Ey kulum sen benden geldin, yine bana döneceksin." Bu mühim bir lütuftur. Bu imtiyazdan na­ sipdar olanlar bu lütfu tüm insanlara eriştirmekle sorumludur. Duyurucu olan Allah"tır. Hadi olan Allah"tır. Sen ne kadar gayret edersen et, o kalpleri açmadıkça hidayet nuru onlara erişmez.”
[••“Eğer manevi bir olayı incelemek kudretine maliksen fark etmişsindir ki, kadınlar züppeleri severler. Neden bilir misin? Çünkü kendi kendilerine karşı büyük bir itina gösteren yalnız onlardır. Oysaki kendine karşı böyle aşırı bir ihtimam göstermek, kendinde başkasının malına, başkasına ait olan bir şeye dikkat ve itina göstermektir. Kadınların aradığı adam da işte kendi kendine ait olmayan bir adamdır. Aşk esas itibariyle hırsızdır. Bana bir tek kadın gösterebilir misin ki, mühim bir şahsiyet de olsa kıyafetine aldırış etmeyen bir adama karşı sevgi beslesin! Şayet böyle bir şey olmuşsa bu gebe kadınlara has aşermelerin cilvesidir; yani istisnadır. Malûm ya, herkesin kafasından çılgın arzular geçebilir. Halbuki buna mukabil, kadınların sırf itinasızlıkları yüzünden birçok değerli kimseleri ektiklerini bizzat görmüşümdür. Bak niçin? Kendi şahsıyla bu kadar alakadar olan bir züppe, kıvırzıvırla, boş şeylerle de ilgilenir demektir. Peki kadın nedir? Ehemmiyetsiz bir varlık, bir mânâsızlıklar mecmuası. Gelişi güzel söylediğiniz bir çift kelime yüzünden dört saat kafasını yorar. Züppenin kendisiyle meşgul olacağından emindir, bilir ki böyle bir adam büyük şeyler düşünmez... Ve kadın kalbi, aşk uğrunda maskara olanlar için binbir mükafatla doludur. Unutmayalım ki her adam züppe olamaz. Bize bu rütbeyi, bu unvanı veren kadınlardır. Züppe aşk sahasında albaydır, talihi açıktır artık; kumanda edeceği kadınlar alayı emrine hazırdır.”••]
Sayfa 138 - İletişim Yayınları
Ah dünya..
Dünyayla senli benli olursanız ,sizi insan yerine koymaz. İnsanlık için mühim biri olanlar, dünyaya ve dünya malına yüz vermeyenlerdir. Bu güzel insanların kim olduğunu söylememe gerek var mı ?
Sayfa 64 - Profil KitapKitabı okudu
Reklam
"Mahallî dilde 'part' diye bir kelime vardır. Bilenler bunun karın, göbek, mide, işkembe manasına geldiğini bilirler. 'Parti' kelimesi ise bize Fransızca’dan geçmiştir.Dilimizde birkaç manası ile kullanılıyor. 1. Parça, kısım. Mesela Bir parti kumaş geldi deriz. 2. Bir siyasî gaye etrafında birleşenlerin meydana getirdiği kuruluş, fırka, hizip. Bu da malum manadır. 3. Eğlence toplantısı. İşte bu mühim. Çünkü bizimkiler 'Kokteyl parti’ veya 'av partisi' gibi particiliği eğlence hâline getirmişlerdir. 4. Bir defada oynanan oyuna da parti deriz. Mesela 'tavla partisi' gibi. 5. Kelepir, vurgun manası ki, en önemlisi budur. 'Partiyi vurmak deyimi büyük kazanç sağlamak demektir. 'Partiyi kaybetmek' ise elde ettiği bir kazanç, haksız biçimde geldiği makamı yitirmek demektir. Şimdi, aziz okuyucular, dilimizde niçin 'part' diye bir kelime var olmuş, anladınız değil mi? Hâlâ anlamamış olanlar için daha açık bir ifade ile şunları söylüyorum: Şiş göbekler; gövdesi yağ bağlayanlar, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını sülük gibi emenler, sözlerimiz sizedir. Particiliği 'part şişirmek' diye anlayanlara karşıyız ve hep karşı olacağız. Sakın ola ki, bu yazımızdan particilik ile uğraşanların tamamını kastediyoruz anlaşılmasın. İfadelerimizi başka noktalara çekmesinler. Sözlerimiz kimedir o zaman? Onlar kendilerini bilirler.”
"Malumu devletleridir ki, gizli ihtilal ve suikastlara karşı önleyici tedbirler almaya memur olanlar, icraat serbestisine sahip olmazlarsa, başarılı olmalarına imkan kalmaz. Beni bu vazifeye tayin buyurduğunuz sırada, her türlü tedbirlerin alınmasında serbest olacağımı vaat etmiştiniz. Şimdi ise karşınıza haksız ve yetkisiz bir İngiliz sefareti çıkar çıkmaz en mühim gördüğüm bir tedbiri almaktan beni men ediyorsunuz. Bu hal ile vazifede devam imkanı benim için kalmamıştır. cevabını verdim."
Sayfa 44 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Yardımlarda Öncelik Sırası
• En az iki mühim uzvunu kaybederek geçimini temin edemeyen ve aynı zamanda özel hareketlerinde bile yardıma muhtaç olanlar. •En az iki mühim uzvunu kaybederek geçimini temin edemeyen ve ancak özel hareketlerinde yardıma muhtaç olmayanlar. • Bir mühim uzvunu kaybetmiş ve geçimini temin edemeyen muhtaç malûller. Genel manada geçimini temin hususunda yardıma muhtaç olan malûller.
Muhatap meselesi, felsefi açıdan da çok mühim, çünkü idrakimizde olmayan varlık var değildir. Hayatımıza baktığımız zaman bizimle beraber olanlar, halihazırda idrakimizde olanlardır. Ses de böyle bir şey. Bir yerden çıkıyor, bir idraktan bir başka idrake intikal ediyor, o zaman mana kazanıyor. Necip Fazıl, "Düşünüyorum, O'ndan evvel zaman var mıydı?/ Hakikatler boşluğa bakan aynalar mıydı?" diyor.
409 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.