Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
nur
nur
@nuurovski
ne zaman düşsem bu yalnızlığa, kitaplar koştu hep yardımıma
196 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Ona sahip çıkan dedesinden başka kimsesi olmayan bir çocuk ve kendi halinde, dünyanın yükünü sırtlanmış merhametli Mümin dedenin hayatlarında boynuzlu maral ana efsanesinden başka tutunacakları bir şey yoktur. fakat etraflarındaki kutsalına saygı duymayan insanlar onu ellerinden almıştır.
Aytmatov'un okuduğum ilk kitabı benim için hayal kırıklığıydı. Akıcı değildi dili. Güzel olan tek şey sonuydu hatta.
Tiyatro türündeki eserlerin dilleri ağır olur genelde fakat Necip Fazıl'ın bu eserinin dili çok akıcı ve sade.
Kitabın konusu; bir nevi yazarın yazdığı piyesi yaşaması aslında. Baş karakterimiz Hüsrev "Ölüm Korkusu" adlı bir piyes yazmıştır. Bu piyes çocuk silahla oynarken annesini kazara vurur ve bundan dolayı yaşadığı vicdan azabına dayanamayarak kendini incir apacına asarak intihar eder.
Bu piyesin konusu Hüsrev'in hayatıyla benzerlik gösterir çünkü Hüsrev'in babası da kendini incir ağacına asmıştır. Ve herkes bu piyesin bir biyografi olup olmadığını tartışır ve gün geçtikçe her gün Hüsrev'in üzerine daha çok giderler ve bundan dolayı o da her gün daha da karamsarlaşır ve bir buhrana girer.
Jane Eyre
Jane Eyre’nin yazarı Charlotte Bronte ve Uğultulu Tepeler’in yazarı Emily Bronte’nin kardeş olduğunu biliyor muydunuz? Bu iki kardeşin bir de Anne adında bir kardeşleri var. Bu üç kız kardeş de yazar. Victoria Döneminde kadınların toplumdan yok sayılması, erkek üstünlüğü, kadınların hor görülmesi üzerine bu üç kız kardeş isimlerini erkek ismi olarak değiştirip kitaplarını çıkarıyorlar. Ve ne yazık ki hepsi çeşitli salgınlardan genç yaşta ölüyorlar.
Kitabın konusuna değinecek olursam; Jane küçük yaşta hem öksüz hem yetim kalmıştır. Kendisini çocuğu olarak görmeyen aksine kötü davranan yengesiyle yaşamıştır bir süre. Ardından katı kuralları olan bir yatılı okula gitmiştir ama bir süre sonra oranın da kendine göre olmadığını fark edip bir Edward Rochester’ın malikanesinde mürebbiye olarak işe başlar ve bu malikanenin beyine aşık olur ve hikaye burada başlar.
Bence kitabın ana fikrî; insanın karakterinin dış görünüşünden daha önemli olduğu, her insanın sırları olduğu, sevginin önünde hiçbir engel olmadığı.
Biyografi tarzında bir roman ve bence bu kitap yazarın hayatından izler taşıyor. Saf bir aşk romanı okumak isterseniz Jane Eyre’yi öneririm
Okur Takip Önerileri
Bazı kitaplar vardır sizi o kadar çok etkiler ki kurgu olduğunu unutursunuz onlardan biri Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar'ı. Kısa ama dopdolu bir hikaye.
Konusuna biraz değinmek gerekirse -bu kısım spoiler içerebilir- ufak tefek olmasına rağmen zeki bir adam olan George ve iri yarı olan ama bu gücünü orantısız kullanan, zeka geriliği olan Lennie, evsiz ve iş bulmak için oradan oraya gezen iki ırgattır. Lennie, sürekli farkında olmadan yaptığı şeylerle hem George'u hem de kendini işten attırsa da George ona kıyamıyordur çünkü o olmadan Lennie'nin yalnız yaşamayacağını biliyordur. Bir gün yeniden yeni bir yerde işe başlarlar ve başlarına gelmedik şey kalmaz. Ve işin sonunda George'un bir karar vermesi gerekir.
Kısa bir kitap olsa da bir çok konuya değinmiş Steinbeck; ırkçılık, yoksulluk, hırs, azim, dostluk, hayvan sevgisi...
"Üzülme bazen mecbur kalır insan."
Bu kitap bir subayın iyileşmek için İspanyol bir ailenin yanına kiracı olarak taşınmasıyla başlar. Subay, kendini tuhaf olayların içinde bulur. Etrafındaki hayvanlar ve insanlar öldürülüyordur üstelik bunu yanlarında yaşadığı aile yapıyordur. Fakat günden güne bu lanetli ailenin kızına aşık olmaktadır.
Açıkçası çok beğendim diyemeyeceğim ama kafa dağıtmak için okuyabileceğiniz kısa bir klasik.
- Èmile Zola'nın ilk okuduğum eseri Nasıl Ölünür? 5 farklı hikayeden oluşan kısa bir kitap. Kahramanlar farklı olsa da konu her hikayede aynı aslında; ölüm... İlk hikayede her ne kadar eskisi kadar birbirlerini sevmiyor olsalar da dost kalmayı başarmış Kont de Vertueil ve Kontes Mathilda de Vertueil çifti, ikinci hikayede zamanında büyük bir mirasın sahibi olan ama oğullarının mirası çar çur etmesiyle kalan mirası korumaya çalışan Bayan Guèrard, üçüncü hikayede birbirlerine olan bağlılıkları ilk günkü gibi süren Adèle ve Bay Rousseau, dördüncü hikayede yaşadıkları sefillikyen tek çocukları olan Charlot'u kaybeden Morisseau çifti ve son hikayede babalarını kaybeden 3 kardeş yer alıyor.
- Ölümün hiç beklemediğiniz bir anda geldiğini size hissettiriyor Nasıl Ölünür.
Her okuduğumuz kitap, her izlediğimiz film bize bir mesaj vermeli diye düşünenlerdenim; Victor Hugo’nun Sefiller’i birçok güzel bir mesaj içeriyor; “bir insana yapılan iyilik onun hayatını tümüyle değiştirebilir.“ ve “Bir çocuğu canı pahasına sevmek için illa genetik olarak anne ve baba olmak gerekmediği.” Kitabın ana fikri bence bunlar.
Biraz
"Süt Kardeşler" filmine de konu olan Gulyabani boyu çok uzun, asası olan ve insanları yediği düşünülen bir devdir. Küçükken "Süt Kardeşler" filminde izlediğimiz gulyabaniden hepimiz korksak da aslında bunların deli saçması olduğunu anlatmaya çalışmış Hüseyin Rahmi Gürpınar bu eserinde.
Meşruiyet'ten sonra yazış tarzını değiştiren Gürpınar'a bir okuru mektup yazarak sitem eder ve ondan halk arasında dolaşan "periler ve gulyabani" hakkında masal ve roman arasında bir kitap yazmasını ister. Bu isteği kıramayan Gürpınar bu kitabı yazmıştır.
Erken yaşta evlenmiş ve mutsuz bir evlilik yapan Muhsine, sonunda kocasını boşamış ama parasız kalmıştır. Evlere temizliğe giden Muhsine'ye bir gün bir dostu hizmetçilik teklifiyle gelir. Muhsine'nin kahya yardımcılığı yapacağı köşk hakkında garip söylentiler vardır; geceleri cinlerin, perilerin hatta gulyabaninin köşk etrafında kol gezdiği söylenir. Muhsine bunları duyunca bu işten vazgeçse de o köşkte çalışmak zorunda kalır. Kaçmak istese de kahyanın "kaçsan seni bulur öldürürler" uyarıları üzerine buna cesaret edemez. Bir süre sonra bu duruma alışsa da her şey daha korkunç bir hal alır.
Kitabın konusundan daha fazla söz ederek spoiler vermek istemiyorum ama mutlaka okumalısınız. Cin, peri deyince tabii ki korkuyor, geriliyoruz ama kesinlikle korkunç bir kitap değil aksine sizi eğlendiren, güldüren bir kitap. Sizi sürükleyecek, ara ara güldürecek bir kitap arıyorsanız kesinlikle Gulyabani'yi okumalısınız.
En çok yarıda bırakılan kitaplardan biri Yeraltından Notlar… Bence bunun sebebi; bu kitabı Dostoyevski’nin sohbet tarzında yazmış olması. Kitabı okurken sürekli dikkatinizi canlı tutmanız gerekiyor. Geçen sene başlayıp benim de yarıda bıraktığım bir kitaptı, tekrardan başladım iyi ki de başlamışım. Ara ara sıkılsam da bu kitabı gerçekten sevdim.
Yeraltından Notlar iki bölümden oluşuyor; ”Yeraltı ”adı verilen birinci bölümde karakter ''Ben hasta bir adamım... Kötü bir adamım. Suratsız bir adamım ben” diyerek başlıyor söze. Kendisinin ne kadar kötü bir adam olduğundan bahsetmiş hatta ikinci bölümde de anlattığı olaylarla bunu kanıtlamak istemiştir. Fakat böyle hissetse de gayet naif, çekingen, kendi aleminde, bilgili ve kültürlü bir adamdır. Ama yine de küçük hatalarını büyütüp bunlardan vicdan azabı duyar ve karakterin bu küçük hatalarına, unutumadıklarına ise ikinci bölümde yer verir Dostoyevski. Bu karakter ve bu kitabın yazarı olan Dostoyevski arasında birçok benzerlik vardır. Belki de karakterimiz Dostoyevski’dir kim bilir.
Yeraltından Notlar, Albert Camus dahil olmak üzere birçok Batılı düşünürü Varoluşçu anlamda etkilemiştir. Kalbinize ve beyninize dokunan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz, bu kitaptan esinlenerek “Yeraltı” filmini çekmiştir. En kısa zamanda onu da izleyeceğim.
Gabriel García Márquez, çocukken şahit olduğu bir namus cinayetini kaleme almıştır Kırmızı Pazartesi adlı eserinde.. Kitabın ilk cümlesi oldukça çarpıcı; "Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün" diye başlıyor kitap; yani yazar kitabın sonunda söyleyeceği cümleyi başında söylüyor.
Kitap, herkesin işleneceğini bildiğini ama kimsenin durdurmak için bir şey yapmadığı bir cinayet öyküsünü anlatıyor. Kitabın konusundan çok bahsetmek istemesem de bir düğün gecesi sabahı Vicario kardeşler, kız kardeşlerinin namusunu temizlemek üzere Santiago isimli genci öldürmek için harekete geçiyorlar ve Santiago'yu öldürme niyetlerini kimseden gizlemiyor aksine yolda karşılarına çıkan herkese söylüyorlar ve kimse bu cinayeti durdurmuyor Santiago Nasar'ın öleceğini bildikleri halde. Çünkü bizde olduğu gibi onlarda da "namus" kavramı çok önemli. Namus uğruna gözlerini kırpmadan cinayet bile işlenebilir çünkü namus meselesi (!). Kısaca Kırmızı Pazartesi; olacakları bilip "bana bir şey olmasın" korkusuyla herkesin susmasını, "namus" uğruna işlenen cinayetleri ve bunların normal görülmesini anlatan bir eser. Aslında orijinal adı “Cronica de Una Muerte Anunciada” yani "İlan Edilmiş Ölümün Kronoliği" ama Türkçeye "Kırmızı Pazartesi" olarak çevrilmiş çünkü Pazartesi günü işlenen kanlı bir cinayet. Eğer sürükleyici romanları seviyorsanız kesinlikle okumalısınız.
Şeker Portakalı serisinin ikinci kitabı Güneşi Uyandıralım… Şeker Portakalında küçük bir çocuk olan Zezè Güneşi Uyandıralımda büyümüştür ve ergenlik dönemindedir. Zezè’yi zengin bir aile evlat edinmiştir ve Zezè artık eskisinden daha iyi olanaklara kavuşmuştur. Eskisi kadar yaramaz olmasa da hala yaramazdır. Yaşamaktan iyice sıkılmış aynı zamanda bir o kadar da hayat doludur. Ve yine Zezè’nin hayal gücü çok geniştir, iki hayali arkadaşı vardır; onunla sürekli konuşan kurbağa Adam ve Zezè’nin gerçek babasının yerine koyduğu ünlü Fransız oyuncu Maurice Chevalier. Birde öğretmeni Fayolle ve aşçıları Dadada Zezè’nin en iyi arkadaşlarıdır fakat büyüdükçe hepsini kaybetmeye başlar ve kendini bir boşlukta bulur. Vasconcelos kalemi çok güçlü ve etkili olan bir yazar, diğer eseri Şeker Portakalı gibi beni çok etkileyecek bir kitap olduğunu düşünmüştüm kitaba başlarken fakat okurken sıkıldım tabii bunun bir çok nedeni var kahramanımız Zezè artık eskisi gibi küçük değil, haliyle büyüdüğü için yaramazlıkları azalıyor ve hayal gücü gittikçe daralıyor bu yüzden kitap sizi biraz sıkıyor ama yine de çocuk psikolojisine değinen güzel bir kitaptı. Dünya küçükken daha güzel…
Kızıl Veba son okuduğum kitaplar arasında beni en çok etkileyen kitap oldu, kısa bir roman olmasına rağmen etkisini büyüktü. Büyük bir öngörü kitabı. Adından da anlayabileceğimiz üzere kitap bir vebadan bahsediyor. London bu kitapta 2013 yılında yaşanan Kızıl Vebadan bahsediyor ama London bu kitabı 1912’de “London Magazine’de“ yayımlamaya
Eric Arthur Blair bilinen adıyla George Orwell’ın Neden Yazıyorum kitabı. Bu kitabı çok merak ediyordum çünkü Orwell’ın 1948 yılında yazılmış olmasına rağmen günümüze atıflar yapan 1984’ü ve hayvanlar üzerinden siyasi baskıyı oldukça güzel anlatan kitabı Hayvan Çiftliğini okumuştum. Açıkçası bu kitapları yazmış birinin düzyazılarını okumak beni heyecanlandırdı.
”Neden Yazıyorum” 3 bölümden oluşuyor; kitapla aynı adı taşıyan ilk bölümde, çocukluğundan ve yazmaya nasıl başladığından söz ediyor ki bence kitabın en güzel bölümü çünkü Orwell hakkında az da olsa bilgi ediniyoruz. İkinci ve kitabın en uzun bölümü olan “Aslan ve Tek Boynuzlu At: Sosyalizm ve İngiliz Dehası’nda Orwell, İngiltereyi iyisiyle kötüsüyle eleştiriyor, içinde bulundukları durumdan kurtulmak için çözümler sunuyordur. Yine o yıllarda tüm dünyayı kasıp kavuran 2. Dünya Savaşını, Faşizm – Komünizm’i , Sosyalizm – Kapitalizm’i bu bölümde işlemiştir. Kitabın en son bölümü “Bir İdam”da ise kısa bir öykü anlatıyor yazar; Orwell bir polis olarak bir idam mahkumunu daracağına götürürken neden o mahkumun asıldığını ve mesleğini sorgulmasını anlatıyor. Orwell bir süre İngiliz sömürgesi olan Burma’da polis teşkilatında çalışmış ve şahit olduğu acımasız olaylar sayesinde yıllarca Emperyalizme karşı derin öfke duymuştur. Düşüncelerini açıkça söyleyen, sorunlara çözümler üreten Orwell, kalemini ve düşüncelerini en sevdiğim yazarlardan.
Eğer 1930’lu yılların siyasetine meraklıysanız ve düzyazı okumayı seviyorsanız mutlaka alıp okuyun derim çünkü bir deneme kitabından çok daha fazlasıydı “Neden Yazıyorum“.
Yayımlandığı ilk günden bu yana çizgisini hiç bozmayan Kafkaokur’un 2. Özel sayısı Nazım Hikmet... Dolu dolu Nazım Hikmet içerdiği için haliyle ondan da bahsedeceğim. Hikmet gençliğinin en güzel yıllarında savunduğu ideolojiden dolayı 13 yıldan fazla hapis yatmıştır. "Sevdalınız komünisttir" şiirinde dediği gibi Komünist olduğundan hapse
Kitap eski İstanbul dönemlerinde geçiyor. Balkan göçmeni annesi Zehra Hanım, Saraçhane esnafından babası Ali Bey ve abisi Mehmetle yaşayan Ömer'in anıları anlatılıyor kitapta. Köpeğin kendini kovalamasını, mahalledeki sevdiceği Makbule'yi, Varna'ya olan ziyaretini, kursta geçen günleri ve hocasına onu falakaya yatırmasından dolayı olan sitemlerini, babasına olan saygısını ve ona özlemini ve daha birçok anı... Okurken Ömer'in duygularını da derinden hissettiren, birçok anıdan oluşmuş kısa bir kitap.
Kitabı okurken özendiğim, yapmak istediğim bir şey oldu; anı yazmak... Bizim için önemli olan anıları, o anlar karşısında hissettiğimiz duyguları yazmak... Sonradan o yazıları okumak o kadar keyifli oluyor ki iki sene önceki senle şu anki senin farkını net görüyorsun yazılarında. Bizden geriye kalan anı dolu bir defter fena gelmiyor kulağa.
