Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
güç verir bana seni aramak için uzaklaşmak
kendime diyorum bazen seni buldum çekerken ağları sudan suyu bulursun öyle oldum sana baktım bir bulutlar, davullar şiirlerde gezdirdiğin çocuklar ve öğleler atlar için sular soğuttuğum orman büyük ve karanlıkmış, böcekler ateşliymiş, olsun güç verir bana seni aramak için uzaklaşmak orman yolu mutluluk veriyor’u çalarım ıslıkla içinden geçerken dikenlerin gövdemi dinlerim yaban meyvalarını burnuyla iten ceylanları bir mısrada severim bunda ne var ki seni bulurum defne yaprağı çiğniyorsundur ya da bir şey onu andıran bir yağmur bitiyorsa başlıyorsundur yenisine güzelsindir, iyisindir ve yaratılmış çamurdan
Mevlana’nın Mektubunu Okumaya Devam Ediyoruz
Ey kalbimizde olan Nur! Gel didinmelerimin ve arzumun sonu gel. Hayatımızın senin elinde olduğunu biliyorsun. Hayatı, kullarını sıkıntılı yapma gel. Ey aşk! Ey Maşuk! Engelleri AŞ ve inadı bırak da gel. Ey hüthütlerin sahibi olan Süleyman! Lütfedip de bizi aramak üzere gel. Ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel. Ayıplarını ört, iyilikleri saç, cömert olanların âdeti de böyledir, gel. Farsça ‘gel’ nasıl derler? “Biya” mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız ne de kesat olur; gel. Ey Arab’ın Küşadı! Ey İran’ın Kubad’ı! Kalbimi hatıranla fethedersin, gel. İçim sana gel deyicidir. Ey varlığından olacak olan varlık, gel.. Gittin ya. Kalsan güzel olurdu, gitmişin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende. Sensizlik bende. Gittin. Heyhat! Pervaneye döndü narin yüreğim sensizliğinde. Her yalnız âşık değildir, ama her yanmış aşkın kuytusunda yalnızdır. Ateşinden değil, Ateşsizliğinden yanmışım diyorum. Ey aşkın sesi, nefesi Gel bir an evvel. Dinsin artık kıyametin gürültüsü…
Sayfa 126 - Kapı Roman YayınlarıKitabı okudu
Reklam
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Yağmur yağmamış hani günlerce. Bir tek bulut yok gökyüzünde. Köylü perişan. Ters giyilen cübbeler nafile, yağmur duaları icâbetsiz. Açı doyurmuşlar, fakiri giydirmişler, yetimin başını okşamışlar, yok yine yok. Bir dervişin yolu o köye düşende ahvâli anlatıp arz-ı hâl eylemişler. “Nerede bir yanlış ettik bilmiyoruz ama vaziyet bu, bize bir yol gösterin, bir de siz ellerinizi yağmurun Rabbine açın” diye niyaz etmişler. Derviş onları iyice dinledikten sonra; “bu köyde ne kadar küçük çocuk varsa hepsini buraya toplayın” demiş. Şaşırmışlar ama vardır bir hikmeti deyip isteneni yapmış köylüler. Derviş baba çocuklarla biraz sohbet etmiş, her birini tek tek dinlemiş. Sıra küçük bir çocuğa gelince tebessüm ederek köylüleri çağırmış yanına. Bakın demiş, dinleyin bu gül yüzlüyü ve anlayın yağmur niçin yağmıyor. O gül yüzlü biraz da mahcup anlatmaya başlamış: - “Babam, bayram için bana yeni bir ayakkabı aldı. Ben her gece uyurken Allah’ım diyorum ne olur yağmur yağmasın. Yağmur yağıp da yeni ayakkabılarım çamur olmasın.” Gönlünü yapmışlar çocuğun, “Biz sana yeni bir ayakkabı daha alırız” demişler. Bulutlar duymuş çocuğun râzı olduğunu, yağmurun Rabbi, haydi demiş bulutlara, köylü çifte bayram eylemiş. Allah aynı Allah, hakikat aynı hakikat, köy aynı köy…
"Söz olsun diye güzel diyorum sana, yoksa yüzün, güzelden daha güzel..."
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Sürgün
nicedir seyduna'nın dağlarında kuşlar yerine kurşunlar kanat çırpardı. kurşun, kendi çığlığına uyanır, kendinden utanırdı bu coğrafyada, ki hiç sevmedi sesini, ismini... ölüm arayan, ışığında oturur ağlardı. ne zaman çığlık kopsa, bilirdi, ardı derin susku kuyusu olurdu, bir yaprakta olsun solumazdı hayat. şehirleri birbirine
Sana "sen" diyorum, yanıt vermiyorsun. Yağmur gözlerin suskun.. -Aşk Bizi Ayıracak
Söz olsun diye güzel diyorum sana, yoksa yüzün güzelden daha güzel.
İyi ki bitmiş Muazzez; itikadımı sağlamlaştırdın. Her gün adım adım isyana sürüklendim, annemden sıkı bir tokat ye­dim Muazzez, “Çarpılırsın tövbe de” diye sarıldı geçirdik­ten hemen sonra. Çarpıldım zaten anne, daha nasıl çarpıla­yım diye ağladım dizlerinde. “Tövbe de” dedi, “vardır bunda da bir hayır...” Beni terk edişini, hayırlara vesile kılmak için didiniyorum epeydir Muazzez. Yağmur duasına çıkanlar gi­bi senin duana çıkıyorum her sabah. Oldukça sakin, olduk­ça temkinli, oldukça nazik başlıyorum, iyi halden kazanırım diye tekmil hazırlanıyorum. Diyorum; “Muazzez’i bir zaman hayatıma dahil ettiğin için teşekkürler Allah’ım, onu benden almanı da saygıyla karşılıyorum, tabii her şey bizim için, lüt­fûn da hoş kahrın da, tamam ama yine de Muazzez’i geri ve­remez misin?” Annem, “Bak gör, daha iyisini nasip edecek Al­lah sana” diyor ama ben daha iyisini istemiyorum Muazzez. Daha iyisi de Nobel’i alanın olsun.
Reklam
Vasiyetimdir Sevgili Atölyem;
‘Ah’lar Ağacı 1- Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Bir damla yağmur duasıyla gelişine, şiirler kurgular imtihan perisi. Gitsem diyorum, Gitsem kendimden sana. Mühür vurulsa dilime. Susarsam bana. Konuşsam sana. Anlatsam diyorum bin defa ölsem. Nasıl öldüysem öyle dirilsem.
974 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.