Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hiçbir reformunu yapmamış toplumumuzun derebeylik döneminden kalma kurallarla üretim ilişkilerini sürdürüp çağdaş uygarlık düzeyine yükselişini düşleriz. Medrese kültürüyle ağır endüstriye girmeye kalkıştığımız gibi.
Sayfa 482Kitabı okudu
Bir yatağım cezaevindeydi, bir yatağım hastanede! Benimle evlenmek isteyen kişinin çok şeyleri göze alması gerekirdi, önce bensiz kalmayı!
Sayfa 473Kitabı okudu
Reklam
Gelecek günlere inanıyorduk, çağdaşlarımla birlikte. İnanmasam bunca çileye nasıl göğüs gererdim, bu çürük ciğerle?
Biliyordum, bugün bizi her vesileyle karalamaya çalışanlar ileride gerçeklerle yüz yüze gelince şaşıracaklar, güneşli günler gözlerini kamaştıracaktı.
Sayfa 459Kitabı okudu
Kuş cıvıltıları, mevsim başlangıcının çoşkusuyla daldan dala sıçrıyor, sıralarda mayalanıp kalmış işsizleri kendileri gibi cümbüşe çağırıyorlardı.
Sayfa 458Kitabı okudu
Yazarlık biraz sabır işidir. Yalnızlık sevilir. Uzun süre evinizde yazma derdinden gönüllü mahpussunuzdur.
Reklam
Hayır, Maksim Gorki hayır.. Hayır ihtiyar usta bu hususta hemfikir degiliz... Lenin senin gözlerinde : ruhu keskin azabın çarmıhına gerilen zaman zaman dirilen ak gömlegi kanlı bir ölü. "Balıgın pullarla örtüldügü" gibi kelimelerle örtülü... Sen görüyorsun onu bazen el yazma bir Incil sayfasında. Ve bazen ufuklarında sarı nakışlı kızıl çizmeler gezen Ural akşamlarının arkasında...
Brigitte Boothe, Kafka'nın geceleri kullandığı o yazma ortamı için bunu bir "yazı sürgünlüğü", "gece bekçiliği", " geri çekiliş" olarak değerlendirir.
Reklam
Birden kolumdan çıktı, iki elleriyle boynuma sarıldı, ellerini ensemde kenetledi. Ayaklarının burnuna basarak yükselmek isti­yor, başaramıyordu. İki elimle belinden yakalayıp kaldırdım yuka­rıya. Dudaklarımız bir hizaya gelmişti artık. Öpebilmek için hiçbir engel kalmamıştı. Ama nasıl olurdu, körpecik bir kızı bir veremli­nin öpmesi? Üstelik, durumu üç gün önce laboratuarda belgelen­miş bir hasta olarak... Geçirdiğim duraklamanın nedenini anlamışa hiç benzemi­yordu. "Hadi!" diyordu, "öpsene beni!" Başımı birden kaldırınca saçları dudaklarımın hizasına gel­mişti. Çenemi saçlarına bastırıp bir süre kaldım. Titriyordu bütün vücudu. Kenetlediği ellerini ensemden indirdi. Belime sarılıp başı­nı göğsüme yapıştırdı. Yüzünü, daha da göğsümün sıcaklığıyla ısıtmak için, paltomun düğmelerini açtı. Yeniden sarıldı bana. Pal­tomun iki kanadını üstüne örtmüştüm, onu ısıtmak için...
Sayfa 399Kitabı okudu
Sanat özgeçi ister. Sanat, kendini tutkuyla bağlanana verir.
Sayfa 338Kitabı okudu
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi?
Günaydın Deme Sanatı
Günaydın Deme Sanatı
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi? Arama! İşte buradalar, oturmuşlar ikisi bir masaya. Gülümseyen adam, Rıfat Ilgaz... Gözlüklü olan, Edip Cansever... Memleketin hâli gibiler Ahmet Abi! Gülen ayva, ağlayan nar gibiler. Tam tamına bizim gibiler, halkın ta kendisi gibiler. Ağlarken güler, gülerken ağlar gibiler. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir,” değil mi Ahmet Abi? Oturmuşlar ya, Rıfat Hoca masaya bir sarı yazma serecek birazdan, sonra koyacak Rukiye’nin saçından bir tutam, mum satan bir baba, birkaç hastane odası, bayrağını çekmiş bir vapur... Edip Cansever koyacak Funda Oteli’ni, bezik oynayan kadınları, yer çekimli karanfili masanın tam ortasına... Rıfat Hoca kalır mı aşağı, o da dökecek Hababam Sınıfı'nı masaya tek tek. Ama sanma ki bu kadar! Edip Cansever avucunda bir gül döndürecek ve koyacak masaya ilk yaz şikâyetçilerini... Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen bir kadını... Gelinciğin ikinci tadına benzeyen bir sevdayı... Malatya kokan bir istasyonu... Antep’in kırmızı düzlüğünü... - Akgün Akova, Günaydın Deme Sanatı (syf.180-181)
Bilsem ki, Bilsem ki kimsenin parmağı yok, Bu sürüp giden işkencede. Kılım bile kıpır­damadan bir sabah Çekerdim darağacına kendimi. Bilsem ki suç bende!
Sayfa 301Kitabı okudu
Bizim elektrikçi Muzaffer gibi olmalıydı kişi, böyle günler­de... Yapacak hiçbir iş olmasa bile, işi kendisi yaratmalıydı. Dolmabahçe Stadyumu’nun elektrik donanımını yapan Muzaffer, işi­ni bitirdiği gün resmen işsiz kalmış, yüzlerce kilo biber satın alıp turşuculuğa başlamıştı. Ben o kadar becerikli değildim. Ayrıca ülkemizde de ufak ayrımlar vardı. Ben her işi yapmasına yapar­dım ama, işin içinde biraz mürekkep kokusu olmalıydı. Basımevlerinin mürekkep kokusu defne esansı gibi geliyordu bana.
Sayfa 254Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.