Son insan yürüyor,
Tut elimden kaçalım,
Kaçalım kaçalım,
Bizi kimseler görmesin,
Arayanlar bulmasın,
Tren duvarları sarsmasın,
Yürek bu kadar hızlı çarpmasın,
Kan böylesine hızlı akmasın,
Aşkın kulakları sağır,
Sesi boğuk olmasın.
| Sezai Karakoç
Son insan yürüyor
Tut elimden kaçalım
Kaçalım kaçalım
Bizi kimseler görmesin
Arıyanlar bulmasın
Tren duvarları sarsmasın
Yürek bu kadar hızlı çarpmasın
Kan böylesine hızlı akmasın
Aşkın kulakları sağır
Sesi boğuk olmasın
"Esir treni mi?"
"Esir treni ya. Sen nerelisin?"
"Tebrizliyim."
Adam dudak büktü, Settarhan'ın dünyadan habersiz biri olduğuna hükmetmişti. Kısaca anlattı.
"Osmanlı askerleridir bunlar, Kafkascephesinde Ruslara esir düşen askerler. Trenlerle Bakı açıklarında Hazar Denizi'ndeki yılanlı Nargin
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Son insan yürüyor
Tut elimden kaçalım
Kaçalım kaçalım
Bizi kimseler görmesin
Arayanlar bulmasın
Tren duvarları sarsmasın
Yürek bu kadar hızlı çarpmasın
Kan böylesine hızlı akmasın
Aşkın kulakları sağır
Sesi boğuk olmasın.
Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum. Limandaki sokaklarla aramızda hiçbir fark yok; gerçi onlar sokak, ben bir insanım, fakat bütün varlıkların aynı özden vücuda geldiğini düşününce, aramızdaki fark belki de üzerinde durulmayacak kadar küçük. İnsanlarla nesnelerin soyut ve bu nedenle ortak bir yazgısı var -sırların cebri içinde anlamsız bir tanım daha.
Ama başka bir şey daha var... Bu ağır, bu boş saatlerde, ruhumun derinliğinden zihnime doğru her varlığa vergi bir hüzün, her şeye sinmiş olan ıstırap yükselir ve bir de tamamen bana ait olan, ama aynı zamanda da dışarıdan gelen, değiştirmeye gücümün yetmediği bir duygu. Ah, düşlerim kaç kez, elle tutulur şeyler gibi dikilmiştir karşıma; gerçekliğin yerini almak değil, kendilerinin de gerçekliğe ne kadar benzediğini bana anlatmaktır dertleri; çünkü onları da reddetmekteyimdir, çünkü onlar ansızın dışarıdaki dünyadan fırlayıvermiştir, sokağın öbür başından birden çıkıveren tren gibi ya da gece vakti kim bilir ne anlatan, ansızın patlayıvermiş bir fıskiye, bir Arap yalellisini hatırlatan, biten günün tekdüzeliğinden koparak yükselen çığırtkanın sesi gibi.