Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ayka

ayka
@wontoska
sen bir kara deliksin naranja*
ancak insanlar ne yazık ki bağlanacakları limanları, sevgililerini, dostlarını seçmekte de tıpkı ebeveynlerini seçmekte olduğu gibi özgür değiller. yaşam onlara bunları sunuyor ve sonra ellerinden alıyor ve asıl zor olan da yaşama evet diyebilmek.
Reklam
giovanni bir gayretle dikilir, bir eliyle üniformasının yakasını düzeltir, camdan dışarı son bir göz atar, yıldızları son kez görebilmek için fırlatılan küçük bir bakıştır bu. sonra, karanlıkta, hiç kimsenin kendisini göremeyeceğini bilmesine rağmen, gülümser.
yavaş yavaş güveni azalıyordu. insanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. işte tam da o dönemde, drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
insan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder. işte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız. belirli bir zamanda, arkamızda bir kapı kapanır, kapanır ve bir şimşek hızıyla kilitlenir; geri dönecek zaman kalmamıştır. ama işte o anda, giovanni drogo bunlardan habersiz uyuyor ve uykusunda çocuklar gibi gülümsüyordu.
oysa drogo'nun yaşamı durmuş gibiydi. birbirinin tıpkısı olaylarla aynı gün, ileriye doğru tek bir adım atmaksızın yüzlerce kez tekrarlanmıştı. zamanın ırmağı kalenin üzerinden geçiyor, duvarlarda iz bırakarak tozları ve taş parçalarını önüne katıp, basamakları ve zincirleri aşındırıyor, ama drogo'nun üzerinden boşuna gelip geçiyordu; onu, henüz akıntısına katıp götürmeyi başaramamıştı.
Reklam
ben doğumu ve ölümü düşünüyorum, onlar hayatta kalmanın yolunu. benim aklımda olanlar ve olmayanlar, onların aklında olacaklar ve olmamışlar. ben hep şimdiki zamandayım, onlar hep gelecek zamanda.
bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor. bir gün büyüyüp de geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlayacağız belki de. fakat tam bir yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz ki? kimse bunu öğretmiyor.
Sayfa 51 - can yayıneviKitabı okudu
bu yeterli değil miydi? İnsan ilişkileri başka, ben başkayım, diye kesin bir ayrıma gidip, her şeyle çabucak ilgilenerek hoş bir şekilde çözüme kavuşturmak mı iyi, yoksa baş kalarının hoşuna gitmese de hiçbir zaman benliğini kaybetmemek, kendini saklamamak mı? bilemiyorum. sadece kendileriyle aynı ölçüde zayıf, sevecen, sıcak insanların arasında bir ömür boyu yaşayıp gidebilenlere imreniyorum. Şu hayatın zorlukları. eğer onlar olmadan da hayat yaşanabilecekse, kendi kendine zorluk peşinde koşmanın bir anlamı yok. böylesi daha iyi.
ben, kelimenin tam anlamıyla öyle, uyuklayarak yaşıyordum. bedenim suda boğulmuş birinin cesedi gibi hislerini yitirmişti. her şey silikleşmiş, puslanmıştı. tüm varoluşum, dünyada yaşıyor olduğum gerçeği bile bana bulanık bir hayal gibi geliyordu. güçlü bir rüzgâr esecek olsa, bedenim havalanıp dünyanın en uç noktasına kadar gidiverir herhalde, diye düşünüyordum. dünyanın en uç noktasındaki adı duyulmamış, hiç görülmemiş topraklara... böylece orada bedenim ve bilincim sonsuza dek ayrılırdı birbirinden. o yüzden, bir şeylere sımsıkı sarılmak istiyordum. fakat etrafımı ne kadar kolaçan edersem edeyim, hiçbir yerde sarılabilecek bir şey göremiyordum.
işte böyle anlarda, senin yanındayken, bizim asla yapamadığımız bir şeyi yaptıkları için kelimelere imreniyorum - öylece durarak, sadece var olarak kendilerini nasıl da bütünüyle ifade edebiliyorlar. düşünsene, onlar gibi olsak yanına uzandığımda bütün vücudum, her bir hücrem apaçık, tek bir anlam yayardı, bir yazar değil hemen yanında basılı bir kelime olurdum.
Reklam
sana yazıyorum, çünkü ben giden değil, elleri boş geri dönenim.
her kar tanesinin birbirinden farklı olduğunu söylerler, ama kar fırtınası hepimizin üstünü aynı şekilde örtüyor.
hiçbir şey sonsuza kadar sürmez diyorlar ve ben sana soyu tükenmekte olan bir türün sesiyle yazıyorum. işin aslı şu ki bizi anlamadan ele geçirmelerinden korkuyorum. neresi acıyor söyle. sana söz veriyorum.
hiçbir şey sonsuza kadar sürmez diyorlar ama aslında sadece sevemeyecekleri kadar uzun sürmesinden korkuyorlar.
amaçsızca yürüdüğüm o gecelerde aslında dua ettiğime inanmak istiyorum. ne için, hala emin değilim. ama hep hemen önümde olduğunu hissettim. yeteri kadar uzağa, yeteri kadar uzun süre yürürsem onu bulacaktım; hatta belki, telaffuz ettiği kelimenin sonuna dayanmış bir dil gibi, onu tutup kaldırabilecektim bile.
97 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.