Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Alastair Hannay

Alastair HannayKierkegaard yazarı
Yazar
8.0/10
9 Kişi
33
Okunma
4
Beğeni
1.497
Görüntülenme

Alastair Hannay Gönderileri

Alastair Hannay kitaplarını, Alastair Hannay sözleri ve alıntılarını, Alastair Hannay yazarlarını, Alastair Hannay yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Yaklaşan ama belirlenmemiş bir felaketle ilgili güçlü bir duygu ya da dolaysız bir nedeni olmayan huzursuzlukla ilgili belli belirsiz ve güdümsüz bir his olsun, Kierkegaard'ın "kaygı" dediği seyi, pek çok kişi deneyimleyecektir. (...) Çocuklarımın gençlik kültürüyle tanışması, bir görüşmenin sonucu, psikiyatrımla randevum beni kaygılanırabilir. Bunların hepsi, endişelenmenin, büyük olasılıkla ve belirgin ama henüz sallantıda olan bir sonuçtan korkmanın biçimleridir. Bu sözcükleri kullanırken, korkuya ya da yılgıya daha çok odaklanırız; yalnızca bir şey 'olursa' diye değil, o 'seyin' olacağından da korkarız. (...) İnsanlarda kaygı dünyada artık kendini evinde hissetmeme duygusuna karşılık gelir.”
"Konuşarak bir şey başarmayı istemek oldukça üzücü ve moral bozucu, çünkü sonunda kimsenin başardığı bir şey yok, gündemdeki kişi kendi görüşünü inatla pekiştiriyor."
Reklam
Çok doğru değil mi?
"özü gereği tiyatroyla kilise arasındaki fark, tiyatronun tiyatro olduğunu dürüstçe, açıkça kabul etmesidir; öte yandan kilise, kendini her yönüyle sahtekarca gizleyen tiyatrodur... örnek: tiyatronun dışarıdaki duyuru panosunda hemen şu belirtilir: para iade edilmez. kilise, bu görkemli kutsallık, kapısına bunu açıkça asmanın ya da pazar günü vaizleri listesinin altına yazmanın çirkinliğinden ve rezilliğinden irkilir. ama kilise, paranızı geri almayacağınız konusunda belki tiyatrodan bile daha çok ısrar etmekten irkilmez... kilise, yanında tiyatro olduğu için ne kadar şanslıdır, çünkü tiyatro hakikatin gerçek tanığıdır, hinoğlu hindir. kilisenin gizli kapaklı söylediği sırrı, açıkça söyleyerek ortaya döker."
Sayfa 441
Yaşama gelince, onun soyut değil, son derece bireysel bir şey olduğu unutulmamalıdır.
Kierkegaard'un açıkladığı gibi, eşitlemenin acımasız mantı­ğı "kuşak kategorisinin bireysellik kategorisinden üstün olduğunu" gösterir. Sınıra kadar gitmek salt soyutlamaya götürür, çünkü ayrımın bütün dışsal ölçüleri elenir elenmez, size kalan tek şey, benliği ve beni tanımlamanın bütünüyle boş olmasıdır. Dolayısıyla, eşitlemek, en uç nok­tasında, size net bir seçim bırakır: Ya dünyasal terimlerle gerçekten bir hiçsiniz ve -Tanrı'nın size verdiği ben yerine- kendi beninizi seçmek size kalmıştır ya da bu terimlerde siz busunuz, sonlu olarak verilen bensiniz ama bu terimler Tanrı'nın size verdiği gibi kavranmalıdır.
Sayfa 362Kitabı okudu
Reklam
Kamu, der Kierkegaard, eşitlemenin "tin"i, "canavarca bir soyutla­ma, her şeyi kapsayan hiçbir şey olmayan bir şey, bir serap, bir haya­lettir". Daha tikel olarak bu, basının meydana getirdiği bir hayalettir.
Sayfa 361Kitabı okudu
Günlüğündeki bu eski not şöyle biter: "Sistemleştiren kişi her şeyi söyleyebildiğine, söylenemeyenlerin ise yanlış ve ikincil olduğuna inanır." Mizahçıya göre ise tam tersine, söylenemeyen hakikat ve birincildir.
Sayfa 331Kitabı okudu
İman sıçraması: Anlaşılamayan ya da kanıtlanamayan bir şeye hiçbir ampirik kanıt bulunmaksızın inanma edimi. Kierkegaard, Hıristiyanlığa inanmak için, bu dinde var olan paradokslar nedeniyle iman sıçramasının gerektiğini düşünür.
Sayfa 309Kitabı okudu
Kierkegaard'un kullandığı anlamda "Kaygı" görünürde belli bir "olursa" bulunmadan genelleştirilmiş bir endişedir, küresel huzursuzluk durumu denebilir buna ... İnsanlarda kaygı, dünyada artık kendini evinde hissetmeme duygusuna karşılık gelir. Kierkegaard bunu etkileyici bir metaforla formüle eder: "[K]aygı baş dönmesiyle karşılaştırılabilir. Gözü rastlantı eseri aşağıya, cehennemin ağzını açmış boşluğuna takılan [kommer til at] kişinin başı döner."
Sayfa 234Kitabı okudu
Reklam
Hegel için, dinin "iç çekişleri ve duaları" dahil duygusallık, bilincin şimdiye kadar, "içsel ve dışsalın gerçek özdeşliğini" göremediğine işaret ediyordu düpedüz. Kierkegaard'a göre, bu göremeyiş kaçınılmazdı ve kabul edilmeliydi.
Sayfa 233Kitabı okudu
Yapıtların ortak amacının, tam anlamıyla dindar düşünce yapısını açıklamak olduğu bellidir.
Sayfa 232Kitabı okudu
Yoksa Hegel'in etiğini ve Kant'ta ve Hegel'de ortak olan Tanrı somut Akıl'dır düşüncesini yıkma isteği mi onu motive ediyordu? Bu, Kierkegaard'un entelektüel yaşamı boyunca süren tek temayla, yani dini felsefeden korumaya ilgisiyle aynı doğrultuda gidecekti. Felsefenin dini kötüye kullandığı düşüncesinin özellikle göze çarpan örneği, Kant'ın, Hıristiyanlığın özünün bizim ahlak diye bildiğimiz şey tarafından açıklandığı inancı olacaktı. Buna, "içkincilik" denebilir. Kant ve Hegel gibi felsefeciler (aslında olağanüstü bir örnek olan Spinoza'yla birlikte felsefecilerin büyük kesimi) için iyi sayılan şeyin iyi olduğu, ancak akıl yürütmenin gücüyle belirlenebilir. İster bizim, ister Tanrı'nın iyiliği olsun, iyiliği belirlemenin bu yollarına göre, "Tanrı'ya karşı biz her zaman kusurluyuz " düşüncesinin yeri, ahlak yasasından bağımsız olarak Tanrısal adalete başvurmanın da anlamı yoktur. İnsanoğlu, Tanrı ve iyilikle ilişkili her şey konusunda yalnızca aklına güvenebilecek şekilde donatılmıştır. Bu durumda, Kierkegaard'un müstear adının belirttiği gibi, "insanın bütün varoluşu tamamıyla içe kapalı bir alandır ve etik, aynı anda hem sınır hem de tamamlanmadır". Korku ve Titreme, İbrâhim'in soyluluğunu daha baştan ortaya koyarak, durumun böyle olmadığı "çıkarsamasını " yapabiliyor.
Sayfa 214Kitabı okudu
140 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.