Kitabı öğrencimin tavsiyesiyle okudum. Hatta öğrencim kendi kitabını ödünç verdi:) Bir öğretmenin en mutlu anıdır, okuma sevgisi kazanmış öğrencisinden kitap tavsiyesi aldığı an. Bu mutluluğumu belirttikten sonra kitaba geçmek isterim. Kitap bir çocuğun gözünden 1919 Ankarasını anlatıyor. Savaş, yoksulluk, okul, meclis, tren, düşman… her kavramı çocuk saflığıyla yeniden değerlendiriyorsunuz. Yıllar geçiyor siz diyorsunuz ki, keşke kitap bitmese karakter hep olan biteni anlatsa. Ama bitiyor. Kitap cumhuriyetin onuncu yılına kadar olan kısmı ele almış. Gökçe Akgül’ün muhteşem çizimleriyle zenginleştirilmiş. Hele kitapta İlber Ortaylı’dan gelen mesajlar var. Okuyacaklara tavsiyem o bölümlere özellikle dikkat etmeleri. Lütfen okuyun. İnanın cumhuriyetin ilk sabahının ışıltılarını yüreğinizde hissedeceksiniz.
Gerçekten nefis bir kurgu. Seçtiğimiz her yaşantı için seçemediklerimizi feda ederiz. Peki doğru seçimi yaptık mı? Ya seçmediğimiz bir yaşamda daha mutluysak… peki bu ihtimal hesaplarında mı boğulacağız yoksa anı mı yaşayacağız? Kitap bu sorular üzerinde akıyor. Nora verdiği kararlarla hayatını mahvettiğine inanıyor, yalnızlığa ve mutsuzluğa dayanamadığı bir gece kedisinin de öldüğünü öğrenince intihar ediyor ve kendini gece yarısı kütüphanesinde buluyor. Kütüphaneci bayan Elm’in yönlendirmeleriyle paralel evrenlerdeki farklı seçimlerle farklı yaşamlar süren diğer Noraları ziyaret ediyor. Olabilecek tüm hayatları yaşıyor ama hep bir şeyler eksik… belki de bulmak istediğimiz şey kaçtığımız şeyin ta kendisidir. Belki hapishane dediğimiz yer sadece bakış açımızdır. Sonuçta güzel olan her şey biz anlam yüklediğimiz için güzel. Hayatı, seçimleri, içten gelen gücü sorgulatan bir kitap. Mutlaka okunmalı :)
Bir yerde uzun zaman kaldığınızda, dünyanın ne kadar büyük ve uçsuz bucaksız olduğunu unutuyordunuz. O enlem ve boylamların uzunluğunu algılayamıyordunuz. Kendi içimizdeki uçsuz bucaksızlığı da algılayamadığımız gibi …
Yazarın tüm kitaplarını tamamlamaya çalışıyorum. Cumhuriyet Türküsü gerçekten çok etkileyiciydi. Kitap son dönem Osmanlı toplum yapısına, Mondros Ateşkesinden sonra İstanbul’un içinde bulunduğu duruma, sosyolojik olarak nasıl bir kültürel yozlaşmanın yaşandığına değiniyor. İşgal yıllarında İstanbul’da padişaha bağlı olan dedelerinin yanında büyüyen 2 kız kardeş etrafında gelişiyor olaylar. Abla Hikmet ne kadar katı ve mantık odaklıysa kardeşi Nazan o kadar duygularıyla yaşayan mutluluk odaklı bir kız. Babaları Selim Muhtar bey milli mücadelecidir ve Ankarada’dır. Dede rahatsızlanınca kızlar Ankara’ya gönderilir. Çok geçmeden dedeleri ölür. Kızlar milli mücadelenin merkezi Ankara’da yeni bir yaşama başlarlar. Nazan babasının çiftlik evi yakınlarında bir derviş hayatı yaşayan ve evli olan Mehmet efendiye büyük bir aşkla bağlanır. Bu sırada Türk ordusu Sakarya Savaşında başarı kazanmış ama taarruz geciktikçe muhalif sesler artmıştır. Mustafa Kemel paşa taarruz hazırlığındadır. Nazan beşeri aşktan ilahi aşka doğru yol alırken, Türk ordusu da Taarruz için Kocatepe’ye doğru yol almaktadır. Kitap İstanbul ve Ankara diye ayırıp bir tarafı övüp diğer tarafı yermemiş. O zorlu dönemi gerçekten olduğu gibi analiz edip hikayeleştirmiş. Okumaya değer bir kitaptı.