Açık konuşalım. Kendin karşına çıksan, kendinle konuşsan, kendinle dostluk kurmaya çalışsan kendini çekilmez bir insan bulmayacağından emin misin? Kendine güvenebileceğini, kendinle bir akşam çıkıp eğlenebileceğini sanıyor musun?
acıdığımız kişiyi sağlıklı bir şekilde sevebileceğimi de düşünmüyorum, en başında eşit konumlarda değilsiniz, kendini acındıran aşağı konuma koyuyor kendini.
Beni nasıl incitmişti? Asfaltlı yolda kolunu kaldırdığı gün mü olmuştu bu? Kapıyı açmaya kimsenin gelmeyip sonra onun darmadağınık saçlarıyla belirdiği gün mü? Rıhtımda başka bir adamla fisıldaştığı gün mü? Yoksa beni oradan oraya koşturduğu zamanlar mı? Ama estetikle ilgisi yok artık bunun, yakınmalar bunlar. Güzel, küçücük anıları sıralamak istiyordum, oysa kıvranmalardan başka bir şey anımsamıyorum. Aldırma, hepsi aynı kapıya çıkar. Aramızdaki aşk hikâyesi çarpıcı olaylardan değil, en ince sezgilerle dolu iç yaşantılardan oluşuyor. Şiir de öyle olmalı. Ama dayanılmaz bir acı bu.
acıyı biz yaratıyoruz ve insanı bu noktada en çok tüketen anlık yoğun duygu patlamaları, büyük kayıplar değil; her gün minik minik ruhumuzu sömüren çaresizlikler, huzursuzluklar, ait olmama hisleri, reddedişler, benliğe aykırı davranışlardır.
hayat da birtakım ruh hallerini ortaya koymaktan başka bir şey değil
Yeniden anlıyorum ki birtakım ruh hallerini ortaya koymaktan öte bir şey yapmamışım; bir değer yargısına varmayı, çevremdeki dünyayı eleştirmeyi başaramamışım.