"İşte erkekler" derdi, "asla memnun değildirler, artık sevmemek isterlerse bütün sukutun, gınanın kabahatlerini kadınlara yükletmek için çare bulduktan sonra sevmemek kabahatini de onlara bırakmak için biçareleri tezlil edecek şeyler ararlar."
Ruh, ölümden önce, bedeni kullandığı sürece ve Varlıkin bilgisine ermiş, yetkinlik ve ululuğunu, saltanat ve gücünü bilmiş, ancak daha sonra O'ndan yüz çevirerek dünyevi ve ben merkezci istek ve eğilimlerine uymuş ve bu durumda iken yakasını ölümün pençesine kaptırmış ise, ölümden sonra O'nu müşahededen (görme) yoksun kalır. O'nun yüzünü, güzelliğini görme özlemi içinde, uzun bir azap ve sonsuz acılar çeker. Sonra, yeteneğine ve dünya hayatındaki hazırlığına göre ya uzun bir azaptan sonra çektiği acılardan kurtularak özlemini duyduğu Özü müşahedeye erer ya da sonsuz olarak acılar içinde kalır.
Ruhu bedeninden ayrılmadan zorunlu Varlık'ı bilen, düşüncesini O'nun ululuğu, iyilik ve değeri ile sınırlayan, ölünceye değin O'ndan yüz çevirmeyen ve edimsel olarak O'nu müşahede eder ve huzurunda dururken ölüme yakalanan kimsenin ruhu, bedenden ayrıldığı zaman, sonsuz bir tat, bitimsiz bir coşku, bir sevinç ve erinç duyar. Çünkü, hayattaki müşahede ile ölümden sonraki müşahede arasında bir kopukluk yoktur. Bu müşahedesi, acıdan uzaktır. Çünkü bu durum ve müşahedeye göre acı, kötülük ve engel nedeni sayılan cisimsel güçlerin gerektirdiği duyumlar ondan ayrılmıştır.
"Kadının aşkınlığı önünde engel yaratanın kadının biyolojik yapısının kendisi değil, erkeklerin, kadınların da göz yummasıyla kadın biyolojisine yüklemiş oldukları anlam olduğunu söyleyebiliriz."