Onu düşünmek, çağ yangını gibiydi;
Zihnimde onun fotoğraflarından oluşmuş bir takvim parçalanıyor, her sayfada onun bir fotoğrafı düşüncelerime uçarak vazgeçtiğimi sandığım yerden beni ona yendiriyordu.
Bana son kez sarıl, sonra da bırak gideyim.
Sarılmam, dedi.
Sarılmanı istiyorum. Kirpi.
Bana dokunmak istemiyor musun?
Öyle bir şey ki dokunmadan dokunurum.
Dokunursam deliririm,
Delirirsem bırakamam.
Beni önce bir yalana inandırdın, sonra da sana inandığım için beni suçladın. " Sevgilim sen bir yalancısın, tan yerinde, kaburga kemiklerimin içinde, "
Elimi kalbime bastırıp, onun karşımda, onun gözlerimin içinde, onun kalbimin atışları kadar yakınımda olduğunu düşündüm.
" Sevgilim, şuramda bir ağrı. Bir taş. Bir yangın. Bir yara izi. Bir yanık. Kalbim kalbinin kulu. Sevgilim, gözlerinde bir tanrı, bir şeytan, cennet, cehennem, gözlerinde araf, haviye, lezâ. Sevgilim sen, incir dalından ittin beni. "
Bir salıncak sallandı, Bir kadın son şarkısını söylemek için mikrofonuna dokundu. Bir adam parkın çıkışına doğru yürüdü. Takvim yaprakları uçuştu, bugün de durdu.
Bu hayatta her şey olmadı mı zaten?
Kişiler değişse de yaşadığımız şeyler hep aynı değil mi? Bütün duygular aşk-ayrılık-ihanet ve seks arasında gidip gelmiyor mu?
Benim gözlerimde senin bir dövmen var, öyle bir dövme ki bu, gözlerime bakan her adamı hâlâ dövüyor.
Tam on iki kere göğsümden vuran aşkın ensesine, senin canım adını söylerken yara yaptığım dudaklarımı bastırdım. Jiet yedim, bir daha seni konuşmamak için. Ama benim şu kelimelerim, jilet geçirmiyor . Canım, canım hâlâ çok, canım, canım yanıyor. Canım burası benim canım, burası meydan muharebesi ve sen komuanı; olmadığın için beni bizden vurdular. Canımdan kurşunlar bile gelip geçti, canım senin ağrını bir türlü geçiremedi.
Canım beni canımdan vurdular,
Hiç mi canım acımadın?
... Güzel yavrum yiğit yavrum taysın sen
Acılarda ateşlerde toysun sen
Bilirim bu yolları, bilirim, bilirim de
Kanat açamam
Bilirim bilirim de yârdan geçemem
Yârim bekler beni...